Antik Pisidia bölgesi Anadolu’nun güneyinde,
Göller yöresinde yer alır. Bölge, güney-batıda Lykia, güneyde Pamphylia,
doğuda İsaura, kuzeyde ise Frigya ile çevrilidir. Tauros (Toros) dağlarının
yüksek kitleleriyle kaplı olan bölgenin ortalama rakımı 1000 metreden
fazladır. Genelde etrafı tepelerle çevrili düzlüklerde ya da kalker yükseltilerde
yer alan göller (Eğridir, Beyşehir, Kovada, Burdur, Suğla, Kestel vd.)
iklimini önemli ölçüde etkilemiş, bölgede zengin bir bitki örtüsü görülmesine
sebep olmuştur.
Zengin bitki örtüsü ve elverişli iklimi nedeniyle bölge çok eski çağlardan beri yerleşim görmüştür. Bölgedeki en eski yerleşim izleri alt sınırı M.Ö. 35000 yılına kadar giden Üst Paleolitik evreye aittir. Bölgede sıklıkla rastlanan mağaralar da Paleolitik yerleşmelerinin gelişmesinde faydalı olmuştur. Bu buluntulara Isparta yöresindeki Senirce-Bozanönü doğal kaya sığınaklarından Kapalıin Mağarası’nda rastlanmıştır. Anadolu’da yaklaşık 12000-9000 yılları arasına tarihlendirilen Mezolitik devire ait bölgedeki en önemli yerleşmelerden biri olan Baradız, Burdur gölünün kuzey-doğusunda yer alır. Mezolitik devrin karakteristik özelliği olan mikrolit denilen minik taş aletlerin bölgede rastlanan örnekleri Anadolu Mezolitiği’ni yansıtan en önemli örneklerdendir. Bölgedeki bilinen Kalkolitik ve Neolitik çağ yeleşmeleri arasında Hacılar, Kuruçay, Suberde, Erbaba, Kızılkaya, Çığırtkankaya, Dereköy, Yeniköy Höyük, Çukurkent, Beyşehir Höyük, Yılan Höyük, Alan Höyük, Kaşaklı Höyük, Seydişehir Höyük, Kanal Höyük, Eflatun Pınar, Toprak Tol, Burun Höyük’tür. |
PİSİDİA’nın TARİHİ DÖNEMLERİ M.Ö. II. Binyılda Pisidia Hattuşaş’tan çıkarılan tabletlerde Arzava ülkeleri olarak adı geçen yerin Pisidia ve Pamphilia bölgelerini kapsadığı düşünülmektedir. Arzavalıların XVII. yüzyıldan başlayarak Hitit İmparatorluğunun yıkıldığı XII. yüzyıl başlarına kadar bu büyük güce karşı koyabilmiş olmaları, tarih boyunca arazisinin sarp yapısından dolayı kolayca istila edilememiş olan Pisidia bölgesinde yaşadıklarından olsa gerektir. Bu bölgenin yapısı itibariyle ancak çete muharebeleri etkili oluyor, büyük ordular ve savaş arabaları engebeli arazi karşısında çaresiz kalıyordu. Arzavalılar çok büyük yenilgilerden sonra bile bir kaç yıl içinde toparlanıp Hititlerin başını ağrıtmaya devam ediyordu. Tabletlerde adının bazen şehir, bazen ülke bazen de Arzava ülkeleri olarak geçmesinin nedeni Arzawa ülkeleri olarak adlandırılan konfederasyonda Arzava adında bir krallığın yer almasıdır. Konfederasyonu oluşturan diğer ülkeler ise Hapalla, Mira ve Kuvaliya, Seha Nehri Ülkesi ve Appavia, Viluşa, Zipaşla ve Hariati dağlık Ülkeleri’dir. Hitit metinlerinde bu ülkelerin hepsinin kralları Arzava Kralı olarak anılır. Hitit arşivlerinde İmparatorluğun kuruluşundan itibaren Arzava’nın Hititlere karşı düşmanca bir siyaset izlediği anlatılmaktadır. 1550-1530 yılları arasında hüküm sürmüş olan Ammunaş’ın Arzava ülkelerinde başlayan isyanı bastıramadığı için bir cinayete kurban gittiği bilinmektedir. Yeni Hitit Devleti zamanında (1440-1190) da isyanlarına Arzava isyanları devam etti. Anadolu’da birliği sağlamak için bir çok savaş yapan kral III. Tuthaliaş’ın 1440-1380 yılları arasındaki saltanının son yıllarında bağımsızlığın kazanan Arzava, Hitit topraklarındaki Tuwanuwa’ya (Tyana, Niğde) kadar ilerledi. II. Murşil (1339-1306) saltanatının üçüncü ve dördüncü yıllarında Arzava üzerine yürüdü ve Kral Uhhazitiş ve oğlu Piyama-İnaraş’ı ağır bir yenilgiye uğratarak bölgeyi tekrar Hititlere bağladı. Kuzeyde Kaşkalar, güneyde ise Arzavalılarla olan uzun süreli ve yıpratıcı mücadeleleri Hititleri zayıf düşürmüştü. M.Ö. 1220 yılında başa geçen Arnuvandaş III. zamanında çıkan Arzava isyanları bastırılamaz hale gelmişti. Boğazköy (Hattuşaş) tabletlerinde hiç anılmamasından çok ani gerçekleştiği anlaşılan Ege Göçleri hem Hititlerin, hem de Arzavaların sonunu getirdi. Bu yıkıcı göç dalgası hakkındaki bilgileri göçü gerçekleştiren kavimleri “deniz kavimleri” olarak anan Mısırlılar’ın kayıtlarından ediniyoruz. XX. Sülale firavunlarından III. Ramses zamanında, M.Ö. 1194 yılında yazılmış olan bir stelde “...Hatti ülkelerinden hiç birisi bunların saldırılarına dayanamadı. Kode (Kadeş), Karkamış, Arzava ve Alaşiya tahrip edildiler...” ifadeleri yazılıdır. Arzava krallığından sonra bölgede hiç bir zaman bir Pisidia krallığı ya da konfederasyonu gibi tam bir siyasi birlik kurulmamış olması nedeniyle bölgenin ne idari yapısı, ne de bölge şehirleri hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Halkın tahkimatlı büyük şehirler ve onların etrafındaki bir çok küçük köyde yaşadığı ve sadece tehlikelerle karşılaşınca birlik oldukları düşünülmektedir. Pers İmparatorluğu Döneminde Pisidia Pisidia bölgesinin tarihi de Anadolu’nun bazı bölgelerinde olduğu gibi Pers hakimiyetinin ortalarına kadar oldukça belirsizdir. Hitit İmparatorluğu’na son veren Ege Göçleri sırasında Anadolu’ya geldiği düşünülen Frigler’in hakimiyet sahasının Pisidia’nın batı kesimine kadar ulaştığı anlaşılmaktadır. Herodotos’un eserinde anlatıldığına göre, M.Ö. 6. yüzyılın Halys’in batısındaki kavimlerden Lykia ve Kilikia dışındaki hepsi Lydia kralı Kroisos (Karun) tarafından yenilmiş ve toprakları ele geçirilmişti. Lydialılar’ın bölgeye hakim olduğuna dair bundan başka kanıt bulunmamaktadır. Lydia Devletinin M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmasından sonraki Pers hakimiyetinin yaklaşık ilk yüz elli yılı içinde Pisidialıların ismine hiç bir kayıtta rastlanmıyor olması bu halkın bu dönemde başka bir isimle anılıyor olması ihtimalini akla getirir. Pisidia şehirlerinden Termessos, Sinda ve Ariassos’un bazı kaynaklarda Milyas şehirleri olarak da geçmesi tarihin bir döneminde Pisidia’nın tamamının olmasa da güney-batı kesiminin bu isimle anıldığını düşündürür. Herodotos Pers hakimiyeti dönemide bu bölgenin durumu hakkında şunları yazar: “İonialılar, Asialı Magnesialılar, Aiolialılar, Karialılar, Lykialılar, Milyaslılar ve Pamphylialılar dört yüz gümüş talentlik vergilerini birlikte ödemekteydiler ve birinci satraplığı (nomos) meydana getiriyorlardı. Pisidia’nın geri kalanı hakkında Herodotos’un kayıtlarında herhangi bir bilgiye rastlanmıyor olmasının nedeni yazarın tüm Pisidia’yı Milyas olarak tanımlıyor olmasından ya da bölge halkının Persler’e vergi vermiyor olmasından dolayı olabilir. Pisidia adının geçtiği elimizdeki en eski kayıt M.Ö. 5. yüzyılda batı Anadolu satrabı Genç Kyros’un büyük kardeşi Pers kralı Artakserkses II’ye (M.Ö. 405-359) karşı yapacağı seferin hazırlıklarını anlatmaktadır. Xenophones’in yazdığına göre Kyros bu seferin gerçek amacını gizlemek için, Frigya’ya yağma akınları düzenleyen Pisidialıları cezalandırma seferi düzenleyeceğini bildirmiştir. Bu ifadeden Frigler ve Lydialılar gibi Persler’in de bölgeyi tam olarak egemenlikleri altına alamadıkları anlaşılmaktadır. Pisidia’ya girmeden seferine kuzeyden devam eden Kyros’un M.Ö. 401 yılında Kunaksa’da Pers kralına yenilmesine rağmen bölgedeki Pers hakimiyeti sarsılmıştı. Roma ve Hellenizm Dönemlerinde Pisidia M.Ö. 334 yılında Hellespontos’u geçerek Anadolu’ya ayak basan Aleksandros III. (Büyük İskender), batı Anadolu’yu ele geçirip Lykia’da hakimiyetini kabul ettirdikten sonra kuzeye yönelip Milyas’a ulaştı. Arrhianos Milyas’ın alınışını şöyle anlatır: “... en şiddetli kış sırasında Milyas’a hücum etti. Burası vakaa Büyük Frigya’ya aitti, fakat şimdi Büyük Kral’ın bir emri üzerine Lykia vergi bölgesine katılmıştı...” Aleksandros Pisidia’nın engebeli arazisini aşıp Frigya’ya giderse aynı zamanda burada yaşayanlara da bir gövde gösterisi yapmış olacağını düşünüyordu. Fakat Termessoslular tarafından kapatılmış olan Yenice boğazını alıp Termessos şehrini kuşatana kadar bir kaç gün kaybeden Aleksandros daha fazla zaman harcamamak için yoluna devam etti, fakat bu kuşatma sırasında Termessosluların ezeli düşmanı Selgelilerin ebedi bağlılığını kazandı. Pergeliler ve Selgeliler’in kılavuzluğuyla Sagalassos’a varan Alexandros, bu şehri savaşarak aldıktan sonra Arrhianos’un anlattığına göre diğer Pisidia şehirlerinin bir kısmını zorla, bir klısmını ise uzlaşma ile ele geçirdi. Arrhianos’un bu ifadesiyle Aleksandros’un yolu üzerindeki Pisidia şehirlerini kastettiği düşünülebilir. Bölgenin savaşcı ve özgürlüğüne düşkün halkı engebeli arazi nedeniyle hafif silahlar kullandığından, iyi tahkim edilmiş ve stratejik konumlu şehirlerine rağmen Aleksandros’un muhteşem Makedon falanksına karşı koyamamışlardır. Aleksandros M.Ö. 333 yılında Lykia ve Pamphylia satrabı tayin ettiği Nearkhos’a eyaletin tanzimi dışında Pamphylia ve Pisidia’da alınamamış olan yerlerin zaptı görevini de verdi, fakat bu görev yerine tam olarak getirilemedi. Aleksandros’un ölümünden sonra M.Ö. 307’de Antigonos Monophtalmos’un yönetimine giren Pisidia, M.Ö. 301 yılında İpsos savaşında galip gelen Seleukoslar’a (Selefkiler) bağlandı. III. Antiokhos’u yenen Roma tarafından Apameia barışı (M.Ö. 188) ile Bergama kralı Eumenes II’ye verildi. Augustus zamanında M.Ö. 25 yılında Roma’nın Galatia eyaletine dahil edildi ve bu dönemde bölgenin önemli şehirleri olan Antiokheia, Kremna, Olbasa ve Komama kolonileştirildi. Vespasianus döneminde M.S. 74 yılında Lykia ve Pamphylia ile birlikte yeniden örgütlendi. Roma uygarlığının bölgeyi etkisi altına alması başlangıçta çok yavaş olduysa da kentleşme II. yüzyılda hız kazandı ve bölge Roma yapılarıyla donandı. M.S. 297 yılında Diocletianus’un düzenlemesiyle bölge Lykia ile birlikte Diocesis Asiana adlı yönetsel bölüme katıldı. Bizans döneminde ise bölge, Thrakesion ve Anatolikon themalarına bağlandı. PİSİDİALILAR’ın DİLİ VE KÖKENİ Ariassos, İsinda, Minassos, Orbanassa, Pednelissos, Talbonda, Termessos gibi Anadolu’nun güney-batısında çok sık rastlanan -nd ve -ss son ekli şehir, dağ ve nehir adları henüz çözülememiş olan Pisidia dilinin Luvice ile olan akrabalığına işaret eder. Homeros’un İlliada’sı da dahil olmak üzere bir çok antik metinde adı geçen Solymler’in Pisidialılar olduğu düşünülmektedir. Bütün halkların kökenlerini kendi mitolojilerine dayandıran Hellen geleneği, Pisidialıların adının ataları olan Pisides adlı mitolojik karakterden geldiğini anlatır. Bu mite göre Pisides’in kızı Kaldene ile Zeus veya Ares’in evlenmesi sonucu Solymos ve Milye doğmuştur. Solymos ve Milye Tremil’in (Termil) soyundan gelen Kragos’la da akrabadır. Hellenlerin yarattığı bu mitler Pisidia’da yaşayan Milyas ve Solymosluların Lykia’da yaşayan Termillerle akraba olabileceğini düşündürür. Bu bölgelerde konuşulan Luvice izleri taşıyan diller de bu halkların ortak atalardan gelmiş olduklarına işaret eder. Aynı zamanda bölge halkları özgürlüklerine düşkün karakterleri açısından da birbirlerine benzemektedirler. |