Huzur
duymadan yapılan ibadetlerin sevabı nasıl olur?
İbadetlerimizde bazen büyük bir huzur duyar, derin bir heyecan
hissederiz. Huzurlu ve huşulu böyle namazlar, bizi dinî hayatta şevklendiren
kanatlarımız gibi olurlar.
Ancak böyle engin ruh haline girebilmek için günahlarla kirlenmeme konusunda
büyük bir dikkatin içinde olunmalıdır ki, temiz bir gönülle kıbleye
yönelme imkanı bulalım, huzur ve huşu içinde ibadet etme ruh
haline girelim. Özellikle yaz mevsimlerinde gözlerimizin günahlı bakışlardan
korunması, hayallerimizin çöplük haline gelmemesi çok mühimdir. Çünkü
ruh bu âlemi, göz penceresinden seyreder. Daha açık ifadesiyle fotoğraf
makinesi gibi olan gözler yöneldiği yerlerin resimlerini çekip hayal âlemimize
istif eder, sonra da bize hep onları seyrettirir. Nitekim hac ve umreden
yeni gelen insanlar ilk günlerinde karşılarında hep Kâbeyi
bulurlar. Çünkü gözler hep oraların resmini çekip hayale istif etmiş,
sonraki günlerde hep o resimlerin hayal sahnesine aksetmesi söz konusu olmuştur.
Bu bakımdan gözlerin hayali kirleten bakışlardan korunması
ibadetteki huzurumuz için çok mühimdir.
Bu böyle olmasına rağmen, bizler yine de bu mevsimde, bu toplumda, bu
şehirde yaşamaktayız. Ne kadar dikkat etsek de bakışlarımız
kirlenmekte, hayalimize kirli sahneler aksetmekte, bu yüzden de bazen zevksiz,
heyecansız, hatta zorlanarak namaz kılar hale bile gelmekteyiz. Bu
halimizi nasıl yorumlamalıyız? Gerçekten de çok mu kötü
vaziyetteyiz bu durumda? Karışık bir kafa ve gönülle nefsimizle
mücadele ederek yaptığımız bu türlü ibadetlerin pek de değeri
olmaz mı yoksa?
Efendim, yozlaşmanın had safhaya ulaştığı
devrelerde ve çevrelerde zevksiz ve heyecansız da olsa, karışık
kafa ve gönülle de yapılsa, kılınan namaz, yapılan
ibadetler bir bakıma sevabı en çok olan namaz ve ibadetlerdendir,
denebilir. Zira, nefis, şeytan, devre ve çevre, birlik olmuşlar
ibadet zevkini yok etmek için vesvese veriyor, manevi ilgiyi sıfırlamaya
çalışıyorlar. Siz ise onların çıkardığı
bu engellere rağmen zevksiz, şevksiz de olsa pes etmiyor, görevinizi
yerine getirme sebat ve sadakatini sürdürüyorsunuz. İşte bu sebat
ve sadakat, sevabı daha da çoğaltır. Çünkü zevk almamaya,
şevk duymamaya, kafa gönül karışıklığı içinde
olmaya rağmen ibadetini ihmal etmiyor, zorlukların tümünü de
yeniyorsun. Nitekim Efendimiz zorlukları yenerek yapılan ibadet
konusunda şöyle buyurmuşlardır: Efdalül amali ahmazüha!
Amellerin en efdali, yani sevaplısı, en zorlukla yapılanıdır!
Bu itibarla denebilir ki, ibadetlerde ne kadar zorlanma varsa, o kadar da sevap
çoğalması söz konusudur. Bu yüzden bazı maneviyat büyükleri,
ibadetlerinde zevk almaktan çekinmişler, Acaba zevk aldığım
için mi ibadet ediyor, zevk kulu haline mi geliyorum? diye endişe duymuşlar.
Zevk aldığım için değil de emredildiği için ibadet
etmeli, zevk kulu değil, emir kulu olmalıyım. diye de ayırım
yapmışlar, açıklık getirmişlerdir.
Demek ki, şeytan bizi aldatmamalı, huzursuz ve karışık
duygularla zevksizce yaptığımız ibadetlerimizin sevabından
ve sıhhatinden şüpheye düşürmemelidir. Tam aksine kafamız
karışık da olsa, huzursuz da olsa ihmal etmediğimiz namazlarımızdan
daha çok sevap alacağımızı düşünerek ibadetlerimizde
ümitli ve ısrarlı olmalıyız. Çünkü zevk almayışımıza,
huzur duymayışımıza rağmen pes etmiyor, yine
ibadetimizi yerine getirmek konusunda sebat ve sadakatimizi sürdürüyoruz.
Daha doğrusu, zevk kulu değil, İlahi emir kulu olduğumuzu
fiilen göstermiş oluyoruz.
Kaynak:AHMED
ŞAHİN/02.08.2005