KADINA;
Zaman
geçti üzerinden bir bakıldı kimse kalmamış hatta ben bile...Koyma bakalım
elinden geleni ardına bütün temizliğimiz yalanmış yutulmuş madem.Gökyüzü
çok mavi , kan koyu kırmızı.Yarattın sen tüm korkularından bir adam.Şimdi
bu sonsuz yaşamın bu yıkıntıları arasında geçecek geçmiş yaşamların.
Hatta bilmeyeceksin bile buralarda biryerlerde
elinden geleni ardına koymayan fırtınalar yaratan bir yüreğin varlığını.Bildiğin
, geçmişin yıkıntısı , mide bulantısı , baş ağrısı.Şimdi gel anlat bana
neden değişmediğimi çok çok eskilerden beri.Şimdi anlat bana bu çelik yüreğin
çelik eller arasında çektiği acıyı...Şimdi anlat bana seni ,beni ve süs
kabağını...Kimbilir belki anlarım.Sanırım beyhude!
Gökten notalar düşüyor denizlerime.En son görüşmemizde
gülüp eğlendiğimiz ormanları kasıp kavuruyor bir çekirge istilası.Alçaktan
uçan ve önüne gelen herşeyi umarsızca tüketen eden birsürü çekirge.Seni
takip etmiş olacaklar yoksa çekinirler benden umumiyetle.Toprağa düşen
cansız bedenlerden taptaze umutlar fışkırıyor ve yürüyüp geçiyoruz onların
üzerlerinden ayaklar altında kalmalarına aldırmadan.Aisopos'un kargası
misali tilkilere şarkılar söyledin bunca zaman tek kazancın kaybettiğin
peynir oldu.Keşke bilseydin benim karnım tok.Ama nereden bileceksin?
Herneyse kimbilir belki öğrenirsin belkide çok
geç tüm bunlar için.Ama şunu bilmende fayda var kimbilir insanlarla karşı
karşıya olmaktansa yanyanada olunabilinir.Ve bunu ben söylüyorsam kimbilir
belki hala bir ümit vardır...
Sürelim atları Kafkaslar üzerine ellerimizde ne
kılıç ne kalkan...Çelikten zırh olmuş göğsümüz ve içinde inancın beslediği
bir yürek.Alın bakalım hayatlarımızı , toprağa kanlarımız erken düşmüş
ne çıkar?Biz ölmeyiz , kılıçlarınız Mrah'ın bedenini bile keser ama inancımızı
kesemez ki zaten yanılgınız budur.Kahin serper geceyi şarap testisinden
gökyüzüne.Parlayan her yıldız sönen bir kılıca saygı meşalesi...Yıllardır
yaşam denilen kuyunun zehrini içen bizler sadece onurlu dostlarımıza kadeh
kaldırırız.Bir zamanlar avuç içi kadar olan kahramanlara.Son kalana bir
borçtur hüzünlenmeden kadeh kaldırmak gökteki kılıç parıltılarına.Ve bu
borç ödenir hüzünlü geceler sonunda...Kahin testsine toplar geceyi bizler
döneriz ovalara mevsimlerden sabah olmuş.kızıla çalan yorgun bir şafakla
yola çıkarız bizleri bilmeyen , yüreklerimizi tanımayan yeni yürekler arasına.Hani
olmaz ama kahramanlar gibi karşılansak deriz kahramanları olmayan insanlar
arasında.Sual eden olmaz.Geçeriz otururuz bir köşeye sanki kırk yıllık
fıçıda yıllanmış bir şarap misali.Masalara atılan altınların sesleri ,
kıvrak dansözler , sıcak ve yumuşak kadın teni , bir bıçağın saplanışı
gibi sert ama ılık öpücükler şehvet dolu dudaklardan dökülen , şarap dumanı
, kınından çekilen kılıcım , dökülen kardeş kanı.Sonra atsız , yorgun ve
aç uzamakta olan yol.Upuzun ve dikenli bir yol.