Anadolu pop tarihinden renkli
bir sayfa
Birkaç
yil önce kapanan Diskotürün arsivinin bir bölümü ADA
Müzike geçmisti. ADAcilar bu önemli arsivi
degerlendirmek için çesitli projeler üretiyor. Son olarak da 3
Hürelin hit parçalarini Eski 45likler serisi
kapsaminda yayimladilar. Grubun ismiyle çikan ve Naim
Dilmenerin gözetiminde hazirlanan albüm on üç parçadan
olusuyor.
Albümdeki parçalardan Seytan Bunun Neresinde (Ilk 45likleri)
haricinde digerleri , Diskotürün Doksanlarda Volume I ve
II adlariyla piyasaya sürdügü Hürel Antolojisinde
bulunuyor. Ancak bu kez albümde grupla ilgili Dilmenerin
yazdigi uzun bir degerlendirme yazisi ve tarihi fotograflar
bulunuyor.
Albümde sralayalim; yillar sonra Haluk Levent adli bir genci
ülke çapinda söhret yapan Sevenler Aglarmis, Madalyonun Ters
Yüzü, Hoptirinom, Güle Ninni, Küçük Yaramaz, Gurbet
Türküsü, Canim Kurban, Gönül Sabreyle, Yara, Kara Yazi,
Haram, Lazoglu, Seytan Bunun Neresinde.
Hepsi baslibasina Anadolu Popun kilometretasi sayilabilecek
bu parçalarin yaraticilari olan 3 Hürelin yaptiklarini
birkaç cümleyle özetlemek zor ama deneyelim: 1965 yilinda
biradada müzik üretmeye baslayan Haldun, Onur, Feridun Hürel
Kardesler, çesitli isimler degistirdikten sonra sonra 1970de
Üç Hürel adiyla pop pazarina adim atiyorlar.
O dönemin gruplari, solistleri Anadolu pop adiyla geleneksel
türküleri modernize edip sunarken Üç Hürel, Feridun
Hürelin kaleminden çikan bestelerle yola çikiyor.
Baglamayla elektro gitari ayni gövdede birlestiren Feridun
Hürelin elde tetigi özgün sound, hüzünlü sesi ve Haldun
Hürelin özel yaptirdigi dev darbukalarinin özel tinisiyla
grup büyük ilgi görüyor.
Müzikseverler grubun çabasini yanitsiz birakmiyor ve bol
tirajli plaklar, ödüllerle süsleniyor görkemli ve kisa
kariyer. Elemanlar artarda askere gidiyor ve bir daha biraraya
gelmiyor 3 Hürel; taa ki yirmi yil sonra enstrümanlarinin
pasini alip Efsane
Yeniden albümünü çikarmaya karar verene
dek.
Evet, 3 Hürel, genç kusaklara alternatif bir sound sunabilmek
ve yillardir onlari unutmamis dinleyenlerine Anadolunun
kokusunu tekrar verebilmek için bes yildir yine pazarda.
Güçlü ritm, güçlü gitar sololari ve hüzünlü vokal
formülü bes yila üç albüm sigdirdi bile
Diskografi: 3 Hürel, Hürel Arsivi, 3 Hürel Volume I ve II,
Efsane
Yeniden, 1953 Hürel, 3 Hürel-Eski 45likler.
Bocelli
aryalari
Italyan
tenor Andrea Bocelli sonunda yapimcisi, ünlü yorumcu Caterina
Caselliyle yasadigi sinir harbini kazandi ve bir baska sirket
adina aryalari albüm yapti. Bocelliyi kesfedip onun
albümlerini üreten Caselli, genç tenorun sürekli pop isler
yaparak gündemde kalmasini istiyor, ancak bu yollar fazla
satabilecegini iddia ediyordu. Gerçekten de Bocelli, geçmiste
yaptigi pop albümlerle ABDde en fazla talep gören yorumcu
olmustu. Ancak bir süredir klasik müzik yanini yansitacak isler
üretmek istiyordu ve yapti. Bocellinin albümünün adi
Sacred Arias.
Ünlü Santa Cecilia Müzik Akademisi Orkestrasiyla doldurdugu
albümde su parçalari yorumluyor: Ave Maria (Caccini), Sancta
Maria (Mascagni), Ave Maria (Bach), Ave Maria (Schubert), Panis
Angelicus (Franck), Cujus Animam (Rossini), Ingemisco (Verdi),
Ave Verum Corpus (Mozart), Der Angel (Wagner), Frondi Tenere
(Handel), Pieta Signore (Niedemeyer), Domine Deus (Rossini),
Mille Cherubini in Coro (Schubert), Silent Night Gruber), Adeste
Fideles , Gloria A Te Cristo Gesu.
Oscar yarisi pazar gecesi
72.
Oscar Ödülleri bu yil 26 Mart gecesi Los Angeles Shrive
Auditoriumda sahiplerine ulasacak. Tarih yaklastikça, sinema
sektörünün en popüler ödülleriyle ilgili tansiyonu
yükseltmeye basladi medya. Nedeni çesitli; öncelikle
listelerde Titanik, Schindlerin Listesi ya da Er Ryani
Kurtarmak gibi agir bir film olmayinca bol bol magazinini
yapacak kadar kuvvetli bir malzeme geçmedi ellerine. Adaylarin
açiklandigi günden beri asagi yukari tüm elestirmenler,
çaresiz, orta sinifi yansitan, herkesin kendinden birsey
bulabilecegi Amerikan Güzeliyle (American Beauty), filmin
basrolündeki Kevin Spaceynin üzerine gitti. 34 yasindaki Sam
Mendesin bu ilk yönetmenlik denemesinin, Oscarin habercisi
oldugu söylenen Altin Küreyi kazanmasi da, elestirmenlerin
tahminlerini güçlendirdi.
Ancak bu kalem, dikkatleri Oscarda uzun süre toplamaya
yetecek kadar saglam olmayinca, iki hafta önce, bir baktik,
Akademi üyelerinin oylarinin kayboldugu haberi geldi.
Birincileri saptayacak 5607 Amerikan Film Akademisi (Academy of
Motion Picture Arts and sciences) üyesinin 4000 tanesinin oyu
birden yok olmustu.
Haber sok etkisi yapmisti; kisa sürede bu kadar oy pusulasi
nasil üyelere dagitilacakve ne zaman geri alinacakti. Törenin
ertelenmesinden baska seçenek yoktu
Bereket versin, nasil olduysa, oylar kisa sürede bulundu; ama
ardindan, bu kez , törende dagitilacak 55 adet Oscar heykelcigi
(Bir tanesinin degeri 300 dolar) çalindi. Tam FBI bilgi
getireceklere para ödülü koymusken, bir ihbar sonucu
heykelcikler bir marketin çöplügünde ele geçti.
Bu kadar sanssizliktan sonra Akademinin baskani Bruce Davis
ortaya çikti ve olaylarla ilgilerinin bulunmadigini, sansasyon
için böyle yollara kalkismayacaklarini belirtti
Tabii neyin dogru, neyin yanlis oldugunu su anda bilmek olasi
degil ama Oscar tarihinde 1939dan bu yana böyle büyük
skandal yasanmamisti. Notlara göre 1939da basin birincilerin
isimlerini törende açiklanmadan ele geçirmeyi basarmis ve
Hollywood haftalarca bu skandalla çalkalanmisti
Oscarin serüvenleri bu yilki serüveni simdilik böyle;
ödül gecesine kadar neler olacak, heykelcigi kim evine
götürecek bilinmez ama adaylardan kimlerin daha sansli
gözüktügü konusunda fikirler farkli.
. Bu konuda tek gerçek favori, en iyi yabanci film dalinda
yarisan Ispanyol yönetmen Pedro Almodovarin Annem Hakkinda
Hersey adli yapiti. Nisanda 19. Istanbul Uluslararasi Film
Festivalini de açacak bu film her listede, moda deyimle, tek
geçiliyor.
Gelelim gözönündeki dallara; en iyi filmde, sekiz Oscar adayli
Amerikan Güzeli çok tutuluyor. Yasamini renklendirmeye
çabalayan orta yas kusagindaki bir adamin karisi ve kiziyla
yasadiklarini anlatan film kesinlikle bir basyapit degil; ama
zaten Akademinin basyapit sevmedigini de biliyoruz.
Altinci His (The Sith Sense), Amerikan Güzelini zorlayacakmis
gibi gözüküyor. Su ana dek 600 milyon dolarlik hasilat
toplayan Altinci His gibi Köstebek de (The Insider) sürpriz
yapabilir. Ancak, uzun ve romantik Yesil Yolun (The Green
Mile) ve Miramaxin büyük lobisiyle listeye girebilmis
Tanrinin Eseri Seytanin Parçasinin isi zor (The Cider House
Rules)
En iyi yönetmen dalinda, bahislerde Sam Mendes (A. Güzeli)
önde gidiyor; onu, tütün pazarindaki üç kagitçiliklari
gözler önüne seren Köstebek filminin yönetmeni Michael Mann
izliyor. Uzak bir olasilik olsa da, N. Shyamalan da (Altinci His)
heykelcige uzanabilir.
En iyi erkek oyuncuda Kevin Spaceynin zaferi bir aydir ilan
edilmis gibi bir sey. Bugüne dek hep iyi rollerle gelen
Spaceyi dördüncü kez aday olan Denzel Washington rahat
birakacaga benzemiyor. Diger adaylar arasinda Russell Crowe
(Köstebek) ve Sean Penn de (Sweet and Lowndown) rollerinde çok
basarililar ama popülerlikleri yetmeyecek gibi. 79 yasindaki
Richard Farnsworth ise listeye renk katiyor
Kadinlarda 12. kez aday gösterilip Katherine Hepburnün
rekorunu egale eden Meryl Streep yine listede ama favori degil.
Yarisma iki isim arasinda geçecege benziyor; Altin Küre alarak
avantajli duruma geçen Hillary Swank (Boys Dont Cry) ile
Annette Bening (A. Güzeli). Dokuz aylik hamile Bening, karni
burnunda fotograflariyla yaptigi söylesilerle Akademi
üyelerinin sempatisini kazandi bile
En iyi yardimci erkek oyuncu dali bizce en çok çekismenin
yasandigi bölüm. Örnegin Tom Cruise (Manolya); Yagmur
Adamdan beri iyi oynuyor ama hala Oscar ödülü yok. Michael
Cainein (Tanrinin Eseri, Seytanin Parçasi) sinema sanatina
yaptigi katkilar unutulmaz cinsten. Altinci Hisin 11 yasindaki
ufakligi Haley Joel Osment de magazini hayli bol bir malzeme.
Bu üç ismin disinda kalan Ingiliz Jude Law (Yetenekli Bay
Ripley) ile Michael Clarke Duncanin (Yesil Yol) sansli
oldugunu söylemek zor.
En iyi yardimci kadin oyuncuda iki isim önde; son olarak
Nicholas Cage ve Antonio Banderasla oynayan Angelina Jolie (
John Voightin kizi) ile Avustralyali yildiz Toni Collette
(Altinci His).
Bu yil yerli sinemasever Oscar adaylarinin büyük bir
bölümünü izleme olanagini buldu ve Hollywoodun en iyileri
için kendi listesini yapti bile. Süphesiz aralarinda, kendi
favorilerini adaylar arasinda göremeyip Oscarin adil
olmadigini iddia edenler, örnegin Jim Carrey (Aydaki Adam) ile
Edward Northonin (Dövüs Kulübü) hakkinin yendigini
söyleyenler olacaktir. Ancak Hollywood bu; sinemanin eglencelik
yanini önplanda tutan bir pazarin, hayal tacirlerinin bu kadar
kusuru olacaktir tabii.
Pink floyD

Duvar
yeniden örüldü...
Bazi albümler vardir, kalitesi tartisilmaz; herkes için
basyapittir. Tabii tersi de sözkonusudur, kalitesiz yapitlar
üzerinde de fikir birligine varildigi çok görülmüstür. Bir
de müzikseveri tam anlamiyla ikiye bölmüs çalismalar vardir;
ya çok sevilmis, ya da nefret edilmis
Pink Floydun The Wall albümü bu kategoriye girer. Yirmi
yillik rock operaya yöneltilmis sözler arasinda gri yoktur; ya
beyaz, ya da siyahtir elestiriler. Ancak önemi hiç
tartisilmamistir; rock operalarin ölmeye yüz tuttugu dönemde
ortaya çikip Pink Floyd dinleyenlerine hayallerin daha
tükenmedigini ispatlamistir The Wall
Gelelim bugüne; albüm yeniden adindan söz ettiriyor ve 28
Martta tüm dünyada The Wall canli haliyle Is There
Anybody Out There ?- The Wall Life 1980-81 ismiyle yayimlaniyor.
The Wall albümünün yirminci yasini kutlamak amaciyla
üretilmis (Kasim 1979-Kasim 1999) çalismanin nisan boyunca
çesitli versiyonlariyla (önce kitapli yayimlanacak, sonraki
baskilar kitap içermeyecek), Alan Parkerin çektigi The Wall
filminin DVD kopyasi piyasaya çikacak. Bizde albümü piyasaya
sürecek EMI-Kentten aldigimiz bilgiye göre yapitin ithali
nisan ortalarina yetistirilmeye çalisiliyor.
Resmi olarak açiklanmasa da, Londra Earls Courtda verilmis
iki konserin kayitlarinin bir araya getirildigi albüm son
dönemin en fazla beklenen yapit diye basinda uzun süredir
gündemde tutuluyor.
Aslinda bir ara albüm Is There Anybody Out There ?- The Wall
Life 1980-81. Yaratim sikintisi çeken Pink Floyd elemanlari
için isimlerini gündemde tutma, on bes yildir tek basina yoluna
devam eden Roger Waters için de bir para kazanma operasyonu.
Fisilti gazetesine göre de Beatles ve Bob Dylandan sonra 20.
Yüzyilin en iyi üçüncü müzikçileri seçilen Pink Floyd
popülerligini sürdürebilmek için yapimcilarin yeni bir
cinligi.
Yayimlandiktan kisa süre sonra Ingiliz yönetmen Alan Parker
tarafindan 100 dakikalik filmi yapilan (basrolde Bob Geldof var),
birkaç yilda tam 13 milyonluk satisa ulasan, geçen yil bile
hiç tanitilmadan 350 bin adet satilan The Wallun (duvar)
yaratilmasinin öyküsü kisaca söyle:
Gruptaki arkadaslariyla anlasamayan ve ayrilmayi düsünen
Waters, endüstrinin elinde oyuncak olduklarinin farkinda ama
yüksek vergilerden ötürü yoluna devam etmek zorunda kaliyor.
6 temmuz 1977 Montreal konserinde sahnede o kadar bunaliyor ki,
insan kitlelerine dogru harekete geçip birinin suratina
tükürüyor
O olaydan sonda kafasinda sahneyle seyirci arasinda bir duvar
örüp duvarin ardinda çalma fikri gelisiyor. Ardindan eylül
1977de köy evine kapanip duvarla ilgili rock opera yazmaya
basliyor. Konular çesitli; insan yasamini hapse çeviren her
zorunu bir tugla gibi degerlendirip yaziyor; sadist
ögretmenlerden, annelerin asiri titizligine, evlilikteki
anlasmazliklardan müzik endüstrindeki zorlamalara dek yasadigi
birçok olay tuglalar halinde üstüste diziliyor.
Yazdiklarini David Gilmoura gösteriyor ve birlikte yapita
sekil veriyorlar. Tabii albümle bitmiyor is; böyle bir yapiti
normal konser atmosferinde yorumlamak zor. Herseyiyle sahneye
koymak gerekiyor ve onu da basariyorlar.
Iste bu adimdan bir süre sonra Roger Waters gruptan ayriliyor ve
liderligi üstlenen David Gilmour, diger elemanlar Nick Mason
(davul) ve Richard Wrightla (klavye) Pink Floydu yasatmaya
çabaliyor
Öykü böyle; yeni The Wall albümünün tanitimi için
Watersla grubun biraraya gelmesi çok zor gibi. Son olarak,
bin yili kapatacak günde The Dark Side Of The Moon ile Wish You
Were Herei çalmak için Pink Floyd elemanlari tarafindan
Misirdaki piramitlere davet edilen Waters teklife yanit bile
vermedi. Yeni albüm için Italyan Repubblica gazetesine konusan
Waters, farkli bir yolda oldugunu, geriye dönmeyecegini
söylüyor:
- Yeni albüm, Pink Floyd üyeleriyle baglantinizi güçlendirdi
mi? WATERS-On bes yildir nasilsa simdi de öyle iliskimiz;
konusmuyoruz bile. Geçen yaz Ricky bir konserime geldi; odada
biraz sohbet ettik. Nickle bir davette selamlastik, David ile
uzun süredir darginiz.
Pekiyi, o halde bu proje nasil yasama geçti ?
WATERS-Bir prodüktör, konser kayitlariyla ilgili ayri ayri
hepimizin görüslerini aldi ve stüdyoya girip parçalarin
miksajini yapti. Sonra sonuçlari gönderdi. Benim hosuma gitti
ve onay verdim. Demek ki digerleri de begenmis ki albüm satisa
çikiyor.
- Sizin yeni bir projeniz var mi sirada ?
On yildir Ça Ira adinda bir proje üzerinde çalisiyorum;
Fransiz Devrimi üzerine bir opera olacak. Librettosu Fransizca;
Etienne Rode-Gil yazdi. Seksen dakikalik bir albüm halinde
yayimlanacak.