H E Y B E L İ A D A ’ N I N   T A R İ H Ç E S İ

 

Eski adları ‘Demonisos’ ‘Demonese’ ‘Halki’ ‘Khalki’ ‘Khalkitis’ ‘Khalkis’ olan Heybeliada vaktiyle Dimonisos adında biri tarafından çıkarılan ve işletilen bakır madenine ve işletmecinin adına atfen Dimonisos ve Yunanca bakır anlamına gelen Halkıs dan bozma olarak Halki Diye anılmıştır. Türkler bu adaya heybe biçiminde iki tepeli bir ada görüntüsünde olduğundan Heybeliada adını vermişlerdir.

 

Heybeliada, diğer adalar içinde en fazla çamlık olması sebebiyle, Bizanz ve Osmanlı devirlerinde daha çok sayfiye yeri olarak kabıl edilmekteydi. Ayrıca adaların en güzel manastırları burada idi. Doğa çok güzel olduğu için, rahipler, din adamları sürgün yeri olmaktan çok, son yıllarını rahat geçirmek için bu adaya geliyorlardı. Heybeliada’daki manastır MS.809 da kurulan Papaz Dağındaki Aya Triada Manastırı’dır. 1182’de IV. Haçlı seferi sırasında Haçlılar manastırı talan ettiler ve bu arada Adalardaki manastırları da yağmaladılar. 1302’de Venedik-Latin korsanları Çanakkale Boğazı’nı aniden geçip İstanbul önüne geldiler, şehre saldırdılar surları aşamayınca hırslarını savunmasız adalardan aldılar. Bu korsanlar adalardaki bütün manastırları yağmaladılar. 1348-1352 yıllarında Venedik Katalon Donanması yine adalar önünde görüldü. Bu korsan saldırı sebebi ile bugün Değirmen Tepesi diye anılan Tepeye Bizanslılar yüksek bir işaret kulesi yaptılar. Sonraları bu kulenin yerine değirmen yapıldı. Bu yıllarda çınar diye adlandırılan yerde tersane yapıldığıda söylenmektedir. Kesin kuruluş tarihi bilinmeyen Aya Yorgi manastırı da bu dönemde açıldı. Heybeliada’nın Aya Triada’ dan sonra en önemli manastırı olan Panayi Kamariotissa 1431’de kuruldu. Bundan sonra en önemli olay İstanbul’dan önce kaptan-ı Derya baltaoğlu Süleyman bey tarafından 17 Nisan 1453’te adaların fethedilmesidir. Fatih Sultan Mehmet’in donanması Kınalı, Burgaz ve Heybeli’yi bir günde ve hiçbir direnişle karşılaşmadan aldı; yalnızca Büyükada kalesinde zorlandı. Adaların Yönetimi de Kartal’daki bir yöneticiye verildi.

 

1562’de İstanbul’da büyük bir veba salgını çıktı. Vebadan kaçmak için bir kısım Hıristiyan zenginler Heybelide’ki manastırlara sığındılar. Bu sebeple özellikle Aya Triada Manastırı zenginlerin ilgisini çekti. Manastırın Kütüphanesinin değeri anlaşıldı. (Bugün bile dünyanın belli başlı 5 önemli Kütüphanesinden biridir.) Heybeli’nin güzelliği iklim hoşluğu İstanbul Zenginleri arasında konuşulur anlatılır oldu. Nitekim, III. Mehmet devrinde İngiltere’nin İstanbul elçisi olan Sir Edward Barton, hastalanınca nekahat için Heybeli’ye geldi ve Paniya Manastırı’nda ölünce buraya gömüldü(1597).

 

IV. Murat henüz çocuk yaşta tahta geçtiğinde, Karadeniz’de Lehler ve Kazaklar saldırıya geçtiler. 1624’te Osmanlı Donanması bir ayaklanma nedeni ile Kırım’da iken, 150 Çaykalık bir Don Kazağı filosu fırsat bularak İstanbul Boğazı’ndan içeri girdi. Yeniköy’ü Tarabya’yı, ve Sarıyer’i bastı. Sahile çıkıp yangın çıkardı, yağmaladı. Bir kısım Çayka, gizlice Marmaraya girip Adalara kadar geldi ve en savunmasız olan Heybeli’ye bugün ada plajının bulunduğu yerden çıkarak Papaz Dağı’ndaki Aya Triada Kilisesi ve manastırını yağmaladı.

 

Deli İbrahim’in ilk Padişahlık yıllarında, ünlü gezgin Evliya Çelebi seyahatlerine başladı. Ne hoş rastlantıdır ki, Evliya Çelebinin yıllar süren gezisine çıkarken bindiği gemi ilk olarak Heybeliada’ya uğradı.

 

1673 yılında Heybeli tarihi için önemli bir olay oldu. Padişahın tercümanı olan ünlü Fener Beylerinden Panayatos Nikosyos ölünce cenazesi büyük bir törenle Heybeli’ye getirildi ve Panayia Manastırı’nın bahçesine gömüldü.

 

Ada tarihinin dönüm noktası sayılabilecek bir olay ise 1750’de meydana geldi. Kadıköy Metropoliti olan III. Yuanikos Karacas Terk-i Dünya’daki Aya Yorgi manastırı’nı Kendisine bağladı. 1758’de manastırı tamir ettirdi. Bir süre sonra Karacas patrik seçildi. Ancak patriklikte görevini kötüye kullandığı iddiası ile yetkili kurumların kararı ile 1764’de patriklikten azledildi ve Ayranos’a sürgüne gönderildi. Karacas 4 yıl Ayranos da sürgün hayatı yaşadıktan sonra İstanbul’a döndü ve patrikhaneye küstüğü için Heybeli’deki Aya Yorgi manastırına kapandı ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesinden ayrılarak Lübnan Ortadoks Kilisesine üye oldu. Karacas, Aya Yorgi Manastırını kendisine yetersiz buldu ve sahilde bugün kü Deniz Lisesi’nin bulunduğu yere büyük bir köşk yaptırdı. Bu köşkün limanı, suyu vardı. Bahçesi çok güzeldi. Karacas’ın bu köşkü yaptırması belki de Bahriyenin Heybeli’ye gelişine neden oldu. Çünkü Karacas ölünce sahildeki büyük köşk boş ve sahipsiz kalmıştı.

 

Padişah III. Selim bahriye de yenilik hareketlerine başlarken leventler için talim yapılacak özel bir kışla yapılması gereğini görmüştü. Bu amaca uygun sahilde bir yapı aranırken Karacas’ın Heybeliada’daki yalısı bulundu. Böylece 1800 yılında bu bina levent kışlası oldu. Sonra Kasımpaşa’daki Bahriye Okulu’nun daha iyi bir binaya geçmesi gerektiğinden levent kışlası kaldırıldı ve eskiden Karacas’ın köşkü olan bu yapıya Bahriye Mektebi Taşındı.

ANA SAYFAYA DÖNÜŞ

Copyright © 2000 by memotr.net. Tüm Hakkı Saklıdır.

Dilek ve Önerileriniz için e-posta gönderiniz.