Ana Sayfa
Antalya'dan Manavgat'a gidilen yol ile Serik'i geçip 30 km sonra sağa sapılarak ulaşılabilir. Antalya'ya 75 km uzaklıktadır.

Strabo ve Arrianos'a göre Batı Anadolu'da İzmir'in kuzeyinde yeralan Aeolia'da bulunan Kyme'liler tarafından M.Ö. 7 y.y. da kurulmuştur. Arrionas'a göre göçmenler Kyme'dan Side'ye geldiklerinde lehçeyi anlayamamışlar ancak yerli dilin etkisi ile Yunanca'yı unutup, Side'nin dilini kullanmaya başlamışlardır. Yapılan kazılarda bu dile ait , M.Ö. 3. ve 2. yy. ait yazıtlar bulunmuş henüz çözülememişlerdir , fakat bu yazıtlar yerel dilin kolonileşmeden sonra birkaç yüzyıl daha kullanıldığını kanıtlamaktadır. Ayrıca M.Ö. 7 yy a ait Neo Hititlere ait olabilecek bazalt sütun kaidesi, bölgenin eski tarihi hakkında başka bir kanıttır. Side'nin sikkeleri üzerindeki yazılardan da anlaşıldığı gibi Side alfabesi denen özel bir alfabe yörede kullanılmaktaydı.
Side kelimesinin kökeni Anadolu'dur ve nar anlamına gelmektedir. Kent sikkelerinin üzerindede nar betimlenmiştir. İsa'dan sonraki yüzyıllarda da Roma dönemine dek nar simgesi kent sikkeleri üzerinde kesintisiz bir şekilde yeralmıştır.
Side'nin Likya ve Pers hakimiyetinde olduğu dönemlere ilşkin fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Pers hakimiyeti altında bulunduğu M.Ö. 5. yyda hala kendi parasını basıyor olması, Side'nin o dönemlerde de büyük ölçüde özgür olduğunun göstegesidir. Side karada ve denizde güçlü surlara sahip olmasına rağmen M.Ö. 333 'te Büyük İskender'e savaşmadan teslim olmuştur. İskender'in ölümünden sonra uzunca bir süre Ptolemaic ve Seleucid imparatorluklarının egemenlikleri altında kalmıştır. M.Ö. 190 da , Roma ve Pergamum'un desteklediği Rodos filosu ile Syria kralı III. Antiochos'un, ünlü Cartagena'lı Hannibal komutasındaki filosu arasındaki büyük bir deniz savaşına tanık olmuştur. Rodos filosu bu savaşı kazanmıştır.
M.Ö. 2. yy'da Pergamum'un Attaleid kuvvetlerine yenilmemiş ve varlıklı bir ticaret, bilim ve eğlence merkezi haline gelmiştir. M.Ö. 138'de Syria tahtının sahibi olan VII. Antiochos gençliğinde eğitim alması için Side'ye gönderilmiştir. Side'nin refah çağı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurduğu M.Ö. 1. ve 2. yüzyıllara rastlamaktadır. M.Ö. 1. yyda Cilicia korsanları şehri ele geçirmiş ve kenti ddeniz üssü ve köle pazarı haline getirmişlerdir. Roma generali Pompey, M.Ö. 67'de korsanları şehirden atmıştır.
M.S. 2. ve 3. yyda bölge valisinin ve idare personelinin merkezi olan Side ikinci bir altın çağ yaşamıştır. Başta Mısır olmak üzere deniz yolu ile yapılan ticaretler karayolu ile Orta Anadolu'ya ulaştırılırdı. Side'nin ticaret merkezi olarak önemi , sadece ana caddeleri dolduran dükkanlardan değil aynı zamanda en dar kenar mahallelerde bile kurulan yüzlerce dükkandan anlaşılmaktadır. Side ayrıca köle ticareti merkezi olmaya devam etmiştir. Ayrıca Side'nin korsanlığa fırsat vermeyen büyük bir ticari filoya sahip olduğuda bilinmektedir. Sideli tüccarlar sadece kendilerini zengin yapmaya çalışmamışlar, şehrin güzelleşmesi, sosyal ve dini teşkilatlar kurulması içinde yardımlarda bulunmuşlardır.
Side 5. yy da Doğu Pamphylia Piskoposluk merkezi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Bu durum 6.yydada devam etmiştir. Bu dönemlerde yapılanma çok fazla olmuştur ve şehir surların dışına taşmıştır. 7. yy ın ortalarından itibaren başlayan Arap filolarının Anadolu saldırıları sonucu Side yağmalanmış ve yakılmıştır. 12. yy Arap coğrafyacısı İdrisi'ye göre yağmalandıktan sonra Sideliler Side'yi terk etmiş ve iki gün süren yolculuğun ardından Antalya'ya yerleşmişlerdir. Böylece İdrisi'ye göre Side 'Eski Antalya' olarak anılmıştır. Side'de son yerleşim 1895 yılında Girit'ten gelen Türk göçmenlerin yarımadanın ucuna yerleştirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bugün eski yerleşimle yeni yerleşim içiçe bulunmaktadır.
Karadan ve denizden gelebilecek saldırılara karşı Side'nin dört tarafı yüksek surlar ile çevrilmiştir.Deniz surları çok fazla değişikliğe uğramıstırve orjinal görünümünü büyük ölçüde yitirmiştir ve bazı bölümleri yıkılmıştır. Kara tarfındaki surlar daha özenli ve yığma taştan yapıldığından dolayı surlar ve kulelerin hepsi ayaktadır. Doğu duvarlarındaki iki kapıdan şehre girilebilir. Geniş ana kapı Helenistik dönemde inşa edilmiştir. Kapının iki yanında iki kule bulunmaktadır. Atnalı şeklindeki kapının işlevi içeriye girmeye çalışan saldırganlara karşı duvarların üstünden daha rahat atış imkanı sağlıyordu. Kapı at nalı şeklinde bulunan bir avluya açılmaktadır. Avludan ve ardından kare şeklindeki bir odadan geçilerek şehre girilir.Kapı ve avlu kompleksi M.S. 2. yyda birkaç kat sütun ile süslenmiş olup onur törenlerinin yapıldığı bir alan haline dönüştürülmüştür. Kapının süsleri olan zırh kabartmaları müzede sergilenmektedir.Kentin kuzeydoğusundaki ikinci büyük kapı yine Helenistik döneme aittir. Kare kulelerin arkasında yine kare şeklinde avlu yeralmaktadır.
Ana cadde kuzeydoğu kapısından başlayarak hemen hemen düz bir şekilde yarımadanın batı ucu boyunca uzanmaktadır. Cadde üzerinde şehrin başlıca resmi binaları ve meydanları yeralmaktadır. Yapılan kazılarda mükemmel tasarlanmış bir kanalizasyon sisteminin bulunduğu ve tonozlarla örtülü olan bu sistemin daha küçük caddelerinaltındada mevcut olduğu görülmüştür. Şehir surlarının dışında ve ana kapının tam karşısında önündeki üç niş ve bir çeşme ile görkemli bir şekilde süslenmiş cepheden oluşan anıtsal çeşme , nymphaeum uzanır. Borulardan gelen su, bu nişlerin ortasındaki fiskiyelerden akardı.
Kent agorası 2. yy'daki son biçimlenmesi ile sıralı kemeri olan cadde boyunca uzanarak tiyatronun önünde son bulur. Agoranın dört tarafında portico'lar bulunmaktadır. Portico’ların kuzeydoğusunun ve kuzeybatısının arkasında bulunan dükkan siraları günümüzde hala görülebilir. Agoranın güneybatı köşesinde bulunan kubbeli yapı şehrin latriumu(halk tuvaleti) 'dur. Bu Anadolu'da bulunan en süslü ve en iyi korunmuş latrium örneğidir.Dairesel oturma yerleri bulunan bu yapının önündeki bir kanaldan temiz su akarken, 24 kişilik bu yapıdan pislik kanalizasyona atılırdı. Agoranın tam ortasında Şans Tanrıçası Tyche için yapılmış ve bazılarına göre ticaretin şansa dayandığının göstergesi olan daire biçimli tapınak bulunmaktadır. Orjinalinde dış çevresinde 12 sütun bulunan ve çatısı piramit şeklinde örtülmüş bu tapınaktan günümüze sadece tapınağın podyumudur.
Bu agora planı kare olan Devlet agorasına güney kenarı boyunca uzanan bir cadde ile bağlanır. Agora Ion tarzı sütunları olan portico’lar ile çevrelenmiştir. Agora'nın ortasındaki yüksek platformda gösteriler ve köle satışları yapılmaktaydı. Doğu portico'sunun arkasında mimari özelliklerine göre bir imparatorluk sarayı veya kütüphane olduğu düşünülen geniş, iki katlı , süslü üç odalı yapı vardır.
Agora'nın hamamı M.S. 5. yyda yapılmış beş odalı bir bizans yapısıdır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Küçük bir soguk su havuzu bulunan ilk oda frigidarium’dur. Buradan tas kubbeli terleme odasina yani lokonicum’a geçilir. Yapinin üçüncü ve en büyük odasi sicak oda ya da diger adiyla caldarium’dur. Hamamin isitma sistemi mermer zeminin altindan geçer. Caldarium’dan sonra dar bir kapidan geçilerek iki odali tepidarium’a ya da yikanma alanina girilir. Hamamin önünde yikanmadan önce insanlarin spor yaptiklari portico’lu avlusu olan palaestra vardir.
Tiyatro, plani ve yapi tipi ile Anadolu’da mevcut bulunan tek örnektir. M.S. 2. yyda Helenistik temeller üzerine insa edilmistir. Side düzlük bir alan üzerine kuruldugundan tiyatronun üst siralari ancak doganin izin verdigi kadar yükseltilebilmistir bu da çok dik degildir; alt siralar ise kemerli bir altyapi üzerinde uzanmaktadir. Cavea’yi ikiye bölen 3.30 metre genisligindeki diazoma’nin altinda 29 oturma sirasi sayilabilir. Üst bölümünde 29 oturma sirasindan sadece 22 tanesi hala ayaktadir. Böylece, 16-17 bin kisilik kapasiteye sahip olan bu tiyatro Pamphylia bölgesinin en büyük tiyatrosudur. Alt bölümün dis galerisinden merdivenler diazoma’ya dogru yükselir. Içerdeki galerilerden merdivenler tiyatronun üst bölümüne çikar. Galerilerin iki ucunda muhtemelen tiyatro çalisanlarinin ve aktörlerin girisini saglamak için parados’lar bulunmaktaydi. Orkestra yeri yarim daireden biraz daha büyüktür ve sonraki dönemlerde ön siralardaki koltuklarda izlemeyi elverissiz hale getiren uzun ve kalin bir duvarla örülmüstür. Bu duvar, deniz savaslarinin canlandirilmasinda ve diger sporlarda orkestra alaninin zaman zaman su ile dolmasini engelleyen su geçirmez pembe bir siva ile kaplanmistir; hiç süphesiz bu alan vahsi hayvan dövüsleri için de kullanilmistir. Orkestranin arkasinda, genis bir podyum üzerinde sahne binasi yükselir. Bu bina 63 metre uzunlugunda iki katli cepheden olusur. Podyumun üzerindeki bes dar kapi sütunlarla, nislerle ve heykellerle süslenmis orkestraya baglanir ve bunun alt katinda sanatçilarin girisini saglamak için bes adet bosluk vardir. Bu bosluklar arasinda ayni Perge’deki tiyatro gibi Dionysos konulu resimler bulunan mermer frizler vardir.

Iki muazzam tapinak, denizde ve limanda, yan yana yarimadanin güney ucunda yer alir. Bu tapinaklar, M.S. 2. yyın ortalarinda yapilmistir. Etrafinda bir sira sütunu olan Korinth düzenindeki tapinaklar, bütünüyle mermerden olusur. Kisa kenarlarin her birinde alti sütun varken uzun kenarlarda onbir sütun vardir. M.S. 5. yyda bu tapinaklarin önünde genis bir bazilika insa edilmis ve tapinaklar bazilikanin atrium’unun (avlusunun) içine alinmistir. Oldukça hasar görmüs olmalarina ragmen tapinaklarin biçimleri saptanabilmistir. Side’nin koruyucu tanrisi Athena oldugundan tapinaklardan birinin, limanin ve denizcilerin koruyucusu olan oldukça ünlü Athena’ya adanmis olmasi muhtemeldir. Diger tapinak ise, Apollo’ya ithaf edilmis olmalidir. Apollo Tapinagi’nin restorasyon çalismalari devam etmektedir.
Kemerli caddenin ve tiyatronun arasinda eski bir Roma tapinaginin kalintilari vardir. Ön sütunlari ve yan tarafin bastan iki sütunu serbest birakilan ancak diger yan ve arka sütunlarin arasina ana odanin duvarlarinin örüldügü pseudoperipteral tarzi bu tapinaktan sadece podyum kalmistir. Podyum kalintilari, yedi basamagin üzerinde kuzeyden yükselir. Tapinak duvarinin önünde dört granit Korinth nizaminda sütun vardir. Tiyatroya yakin olmasindan dolayi, tapinagin Dionysos’a ait oldugu düsünülür.
M.S. üçüncü yüzyili isaret eden Side’nin üç halk hamami, kemerli caddede bulunur. Özel devlet korumasinda olan bu güzel bina, 40x50 metre boyutundadir. Hamamin degisik olan odalari tonozludur. Bu yapinin önündeki genis avlu daha çok palaestra olarak kullanilirdi. Melas Nehri’nin (günümüzün Manavgat Çayi) kaynagindan gelen su, sehir sarniçlarinda toplanip kil borularla sehre dagitilmadan önce, iki katli su kemerleri üzerinde, kayalara oyulan kanallardan, tonozlu yer alti tünellerinden ve vadilerden geçerek oldukça macerali 30 kilometrelik bir yolculuktan sonra Side’ye ulasirdi.
< PAMPHYLIA > <ANTALYA>