BİR HAC YOLCUSUNUN DÜŞÜNCELERİ

 

Ben Nereye Gidiyorum? Niçin Gidiyorum? Ne İstiyorum?

Bu soruları, her HAC yolcusu kendine sormalı ve cevabını bulmaya çalışmalı.

Bu yazımızı biz, Hac yolcusuna kendi içimizden geldiği duygularımızı anlatarak belki yukarıdaki sorulara cevap bulmasına yardımcı olabiliriz diye kaleme aldık.

Ben Hacca gidiyorum. Rabbim’in Beytini ziyaret etmeye gidiyorum.

Onun “gel” çağrısına uydum ve ona misafir olmaya gidiyorum.

Yer yüzünde Ona ilk ibadet edilen Yeri (Kâbe yi) ziyaret edip benim de kul olduğumu anlatmaya gidiyorum.

İnsanlık aleminin Dünyada ilk yuva kurduğu yere gidiyorum. Babamla (Adem) Anam (Havva)’ın, uzun hasret ve gurbetten sonra buluştukları yere gidiyorum. Onların bağışlandıkları yere bağışlanmak ümidiyle gidiyorum. Onların ayaklarının bastığı yerlere ayak basmak için gidiyorum.

Evimden çıkıyorum:

Helalleşiyorum yakınlarımla, hakkı olabileceklerle, atıyorum içimdeki tüm olumsuzlukları, sevgisizlikleri, kırgınlıkları ve alınganlıkları. Sevdiklerimle vedalaşıyorum. Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var. Ve emanet ediyorum tüm sevdiklerimi en çok sevdiğime Yani Rabbime.

Bavulum hazır. Kısa bir yolculuk için ne kadar da çok şey almışım. Ama bunlar ihtiyaç. Ya sonsuz yolculuğumun valizleri hazır mı?. İçinde neler var kontrol ettik mi?.

Zaten onun için gitmiyor muyum ben Rabbim’ in misafirliğine?. Ondan isteyeceğim bütün ihtiyaçlarımı. Eksiklerimin tamamlanması için Ona yalvaracağım. Çünkü Ondan başka benim ihtiyaçlarımı karşılayacak biri yok ki. (“O, Sameddir”) O, hiç kimseye muhtaç değildir. Ama herkesin ona ihtiyacı vardır. Ve ben biliyorum ki, en çok muhtaç olan da benim.

Şu Uçaklar, Ne kadar da hızlı gidiyorlar ve ne çabuk uzaklaştırıyorlar insanı sevdiklerinden. Ama “Candan geçilmeden canana ulaşılmaz” ki, beni kutlu misafirliğe alıp götürüyorlar. Kıbleme, Ka’beme, Ve peygamberime götürüyorlar. Öyle ise ne kadar hızlı giderlerse ben asıl sevdiklerime o kadar erken kavuşurum.

Şu havaalanları, ne de garip yerler. Pasaportumda vize dedikleri bir mühür eksik diye almıyorlar içeri, aşı olmamışsın, git diyorlar, sen yabancısın, yabanisin, buraya uymazsın diyorlar. Aman Ya Rabbi Senin Cennetine girecek manevi vizem var mı? Manevi aşılarım tamam mı?. Yeterli harçlığım (İbadetim, hayrım, iyiliğim) var mı?.  Endişelerimi giderecek yere geldim Elhamdülillah. Vizelerimi buradan almak istiyorum. Ve onun için buradayım. 

MİKAT: Sınır:

Buda ne, neyin sınırı, nereye geldim, ne istiyorlar. Halbuki vizem var, işlemlerim tamam benim.

Anladım! Allah’ın Haremine (mübarek ve muhterem saydığı yere) geldim. Onun emin beldesine gireceğim. Onun güvencesine ve garantisinin altına gireceğim. Öyleyse korkacak endişe edecek bir durum yok. Şimdi bu zamana kadar beni tanımladığına ve koruyacağına inandığım şu sahte kimliğimden, sahte elbiselerimden ve sahte benliğimden kurtulayım. Bu güne kadar benim zannettiğim Milletimi, ırkımı, sınıfımı, zenginliğimi, makam ve mevkiimi kısaca bana ben dedirten tüm geçici ve sahte unsurlarımı atıp, gerçek kimliğimle, KULLUĞUMLA gireyim.

İHRAM: Özel Üniforma ya da yokluk simgesi:

Askerin, Polisin, Amirin, Memurun özel kıyafeti (Üniforması) olurda, en büyük görevi kulluğunu yaşamak olan hacının üniforması olmaz mı?.

Bembeyaz, temizliğin simgesi, netliğin simgesi, sadeliğin simgesi.

Bu üniforma tüm sahte benliklerden kurtulmuş saf Kulun kıyafeti. Sahi, rahmetli babam da giymişti bunu, ama o, iki kez giymişti. Birisi burada benim olduğum yerde, diğeri ise  bizim göz yaşlarımız arasında sevdiklerimizin omuzların da uğurladığımız gün idi.

Şimdi anladım. Demek ki babam, burada son giydiği kefenin provasını yapmış yani ona hazırlık yapmış. Peki ben şimdi ölüyor muyum da giyiyorum bu temsili kefeni.

Evet ölüyorsun, öleceksin ve ölmelisin de. Bu ölüm cesedin ölmesi değil içimizde ki canavarın ölmesi. Bu, sahte benliğin ölmesi. Ve bu ölüm Aslında gerçek bir diriliştir.

Bu beyaz ve temiz elbise anamızdan günahsız ve tertemiz doğduğumuz gün bize sandığından çıkarıp giydirdiği tertemiz kıyafetlere de benziyor. O zaman temiz idik, temiz elbise giydirdiler. Şimdi ise temiz elbise giydik ve biiznillah temizleneceğiz.

TELBİYE: Kapının zilini çalmak ve geldiğini haber vermek:

Haremin, yani sarayın bahçe kapısının önünde, kalbimin küt küt attığını hissediyorum  ve içimden sevinç çığlıkları ve hıçkırıkları geliyor. Ve senin için diyorum. Seni sevdiğim için sana geldim diyorum. Ve haykırıyorum bütün gücümle.

“LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK. LEBBEYKE L ŞERİKE LEKE LEBBEYK.  İNNEL HAMDE VENNİ’METE LEKE VEL MÜLK. L ŞERİKE LEK.”

 “BUYUR ALLAHIM BUYUR. BUYUR, SENİN ORTAĞIN YOKTUR. HAMD (BÜTÜN ÖVGÜLER VE YÜCELİKLER) SANA AİTTİR. NİMET  VE MÜLK SENİNDİR.

LEBBEYK.

Geldim ya Rabbi: Sen çağırdığın için geldim.

Geldim Ya Rabbi: Çünkü sana muhtacım

Geldim Ya Rabbi: Buyur emrine âmadeyim

Geldim Ya Rabbi: Tüm sahteliklerimden kurtulmak için

Geldim Ya Rabbi: Senin kapından başka gidecek kapı bulamadığım için

Geldim Ya Rabbi:     

Buyur Allah’ım buyur. Buyur senin eşin ve ortağın yoktur ki, ondan isteyeyim.

Buyur Allah’ım:  (Hamd) Bütün övgüler ve yücelikler sana ait, Mülk senindir. Bende bu mülkün için de bir zerreyim.  Kulunum, kölenim. Buyur Allah’ım, bu mülkte, onu idare etmekte, hüküm vermekte ve dilediğini yapmakta eşin ve ortağın yoktur. Bunu bildim ve onun için geldim.

Buyur Allah’ım: Tüm sahte varlıkları, sahte ilahları, Putları ve Tağutları reddederek ve yalnız senin birliğine inanarak geldim. Allah’ım buyur Ya Rabbim.

HAREM BÖLGESİ:

Allah’ın hürmet edilmesini emrettiği yer. Ve kendisini bizzat korumaya aldığı maddi ve manevi sit alanı. Dokunulmaz belde. Her şeyi ile saygı duyulacak mübarek bir mekan.

Otlarını koparamazsın. Dallarını kıramazsın. Kuşunu avlayamazsın. (Çünkü bir güvercinin değeri bir koyundur) burada. Ve oraya İhramla girdin, sen de hürmete layık oldun. Saçını sakalını kesemezsin.Vücudundan bir parçayı dahi koparamazsın. Ve dokunulmaz oldun. Sana kimse dokunamaz, sende kimseye dokunamazsın. Babanın katili bile olsa dokunamazsın. Çünkü burası emniyet ve güven mekanıdır.

Dokunamazsın, çünkü orada sen yoksun, sen öldün sen kendini yıkayıcıya teslim ettin, o seni ne tarafa çevirirse oraya döneceksin ve asla itiraz edemezsin. Ve kefenini çoktan giydin seni alıp götürüyorlar, tüm faniliklerin yok olacak ve işte o zaman sen, sen olacaksın.

İnsanlar kendi ev ve ailelerine Harem derler. Çünkü Hürmete layıktır. Bu hareme gelen misafirler de o hareme hürmet etmek zorundadırlar. İstediği gibi hareket etmek olur mu?. Şimdi Allah’ın haremindesin. Aman dikkat! ev sahibini üzecek davranışlardan uzak olmalısın. Başkalarının yaptığı şeyleri gözetip onları eleştirmemelisin. Hem sana ne, sen teftiş için gelmedin ki. Sen kendi Beratını almak için geldin, öyleyse kendine ve işine bakacaksın. Bu Haremin  sahibi öyle zengin ve öyle merhametli ki, herkesi bağışlar ve herkesin ihtiyacını karşılar.

KABE: BEYTULLAH Allah’ın evi.

Selam (kurtuluş) kapısındayım. Aman Allah’ım! Bu ne hal, bir büyük sarayın bahçesinde oynaşan çocuklarla dolu sanki. Giden, gelen, koşan, yürüyen, ruk’üler, secdeler. Dönenler, duranlar, yatanlar, okuyanlar. Ve ağlayanlar bebeklerin canhıraş ama o kadar da safiyane ağlayışları gibi. Allah’ım bu ne müthiş bir manzara. Acaba ben de araya girebilir miyim, ben de isteyebilir miyim, istediğimi alabilir miyim?.

Kabe yi görüyorum tam karşım da. “Allah’ü Ekber”.

Siyah taş (Hacer’ül esved) ve başlama çizgisi, Sübhanellah velhamdü lillah Güzüm Kabe de kalbim çırpınan güvercin gibi, dualara dilim dönmüyor, boğazım düğüm düğüm. Kabul et Ya Rab. Beni de kabul et. Af et Ya Rab. Beni de affet.

İbrahim makamında İbrahim, İsmail makamında İsmail olmak. Rüknü yemânî de o kara taşlara el sürüp içimdeki karanlıklardan kurtulmak için yalvarmak.

(RABBEN ÂTİN FİDDÜNY HASENETEN  VE FİL ÂHİRETİ HASENETEN VE KIN AZÂBENNÂR. VE EDHİLNEL CENNETE ME’AL EBRÂR. Y AZİZÜ  Y ĞAFFÂR. YA RABBEL ÂLEMÎN.)

EY! RABBİMİZ. BİZE DÜNYADA GÜZELLİKLER VER. AHİRETTE DE GÜZELLİKLER VER. VE BİZİ CEHENNEM AZABIDAN KORU. VE BİZİ İYİ KULLARINLA BERABER CENNETE KOY. EY AZİZ OLAN EY BAĞIŞLAYAN RABBİMİZ.

Yalvarmak istemek ve göz yaşı dökmek. Tüm mazlumlar adına. Tüm müstaz’aflar adına. Tüm günahkarlar adına. Tüm müminler adına. Tüm insanlığın saadeti barışı ve kardeşliği için.     

Dönüyorum yedi kere ve her dönüşte ruhum bir kat yukarı çıkıyor ve sanki, seyrediyorum yedi kat gökleri. Makamı İbrahim de arz ediyorum kendimi Rabbime ve eğiliyorum huzurunda aşkla şevkle ve zevkle. O da bana ikram ediyor Kevser havuzu misali Zemzeminden. İçiyorum ama kanamıyorum Hamd ediyorum şükrediyorum.

SAFA VE MERVE TEPESİ: Koş. Koş ki, Hacer ana gibi imdadına yetişecek birini bul. Hatırla peygamberini (sav), Safa tepesini karargah etmiş ve davet ediyor hakka, hidayete ve tevhide. Orada davet edilen ben miyim acaba deyip sende koş.

ARAFAT, CEBELÜR-RAHME:

İnsanlık ailesinin bu dünyada ki, ilk temelinin atıldığı yer. Anamızla babamızın göz yaşları ile hasretlerini giderdikleri yer. Ve yalvarışlarının kabul edilip büyük affa mazhar oldukları yer. Ve işte af isteyen Babanın evlatları bir arada ve öyle bir durumda ki tüm arizi sıfatlardan arınmış tertemiz, bembeyaz, arı, duru bir şekilde. Ve hep bir ağızdan LEBBEYK (geldik) diyorlar. Dağlarda yankılanan sedalar Babamız Adem’in duasına, Hz. Peygamberin Veda Hutbesine karışıyor ve dergaha uğurlanıyor tüm Dualar.

Mahşer bu olsa gerek, Ve Cennete girmek için sıra bekleyenlerin duyduğu heyecan bu olmalı.

Vakti kısaltıyoruz. Çekiyoruz ikindiyi öğle vaktine, beraber kılıyoruz namazları ve acelemiz var duaların dergaha ulaşması ve affa mazhar olmak için ve Cenneti yakalamak için.

Ve VAKFE : Durmak beklemek ve ayağa kalkmak:

Bu kalkış Mülkün sahibine saygıyı ifade eder. Ama ona teslim olmayan, onun programına uymayan herkese ve her şeye karşı durmaktır.

MÜZDELİFE: Bir kısa mola

Yalçın kayaların arasında bir vadide bir toplu cem oluş (toplanış) daha. Ve ezan, Kur’an, Dua ve tüm lahûti seslerin birbirine karıştığı yer.

Ve silahlanmak: Önümüz de Mina var orada şeytanlar var, yani düşmanlar var bizi bekliyorlar kurmuşlar pusularını. Ve silahlarımız hazır. Önce kendi içimizdeki düşmanı yok etmeye. Ve içimizdekilerle işbirliği yapıp bizi mahvetmeye çalışanlara karşı.

MİNA: Kurban olunan ve kurban edilen yer

Burada İbrahim olabilmek ve en sevdiğini kurban edebilmek. Burada İsmail olabilmek ve kurban olabilmek. Yani sevdiğinin uğruna canını verecek kadar sevmek. Burada Hacer olabilmek ve tam bir teslimiyetle bağlanmak. Tüm fanilere ve onların bizleri kandırmalarına karşı büyük, en büyük olana sığınmak.

“ALLAHÜ EKBER-ALLAHÜ EKBER. L İLÂHE İLLALLAHÜ VELLÂHÜ EKBER. ALLÂHÜ EKBER VE LİLLÂHİL HAMD”.

ALLAH EN BÜYÜKTÜR- ALLAH EN BÜYÜKTÜR. ONDAN BAŞKA İLAH YOTUR,  ALLAH EN BÜYÜKTÜR. ALLAH EN BÜYÜKTÜR VE HAMD (ÖVGÜLER YÜCELİKLER) ONUN İÇİNDİR.

Ve düşmanın sembolüne bir kez daha “BİSMİLLAHİ ALLAHÜ EKBER RAĞMEN LİŞŞEYTANİ VE HIZBİHİ”.

(ALLAHIN ADIYLA. ALLAH EN BÜYÜKTÜR. ŞEYTANI VE ONUN ORDU VE TARAFTARLARINI YOK ETMEK İÇİN)

Tam bir askerin komutanının emrine uyduğu gibi. Ve kurşunlarımızı fırlatırken insanlığın tüm dünyada kötülüklerden kurtulması ve iyiliklerin hakim olması niyeti ile. BİSMİLLAHİ ALLAHÜ EKBER.

Ve Allah’ım Babamız İbrahim’den istediğin gibi bizden de isteseydin her şeyimizi kurban ederdik. Ama sen bizim küçüklerimizi büyük kabul edensin. Kurbanlarımızı kabul eyle.YA RAB.

Ve bayram günü, Bayrama giderken temizleniyorum, Tıraş oluyorum ve arınıyorum günahlarımdan, öyle inanıyorum şüphesiz bir şekilde.

Üç günlük bir hasretten sonra yeniden Kabe’deyim. Ve Allah’ımın ben de bir hakkı olan farz tavafımı yapıyorum ve yine içiyorum Zemzemden kana kana ve Hacı oluyorum.

ALLAHIM SANA SONSUZ ŞÜKÜRLER OLSUN. BEN SENİ SEVİYORUM. SENDEN RAZIYIM ALLAHIM.

YA RAB.  SEN DE BENİ SEV VE BENDEN RAZI OL.

 

Kaynak: Necati SEZGİN -Kuba Camii İmamı STUTTGART- www.kubacami.org