İnsanların En Büyük Düşmanı seytan
Her kim olursanız olun sizin sonsuz bir azap çekmenizi isteyen, bütün
varlığını buna adamış son derece tehlikeli bir düşmanınız
var. İsmi, Şeytan. Bir başka deyişle, Allah tarafından
lanetlenmiş ve O'nun huzurundan kovulmuş olan İblis ve onun takipçileri.
O en büyük düşmanınız. Bir efsane ya da bir masal değil,
gerçeğin ta kendisi. İnsanlık tarihinin her aşamasında
var oldu. Yaşamış ve ölmüş milyarlarca insanı ateşin
içine çekti ve halen çekiyor. Hiçbir zaman ayırım yapmaz. Genç,
yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı veya dilenci
farketmez. Her insan bu düşmanın hedefidir.
Bu yazıyı okurken de sizi gözlüyor ve planlar yapıyor. Tek
arzusu var; kendisiyle beraber olabildiği kadar çok insanı -siz de
dahil- cehenneme sürüklemek.
Zafer kazanması için insanların kendisine tapınması veya çok
uç sapkınlıklar yapmaları gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka
Allah'ı inkar etmelerini de istemiyor. Zaten Allah'ı kendisi inkar
etmiyor ki, insanlardan özellikle bunu istesin. Onun tek isteği düşmanlarını
Allah'ın dininden ve Kuran'dan uzak tutmak, halis olarak Allah'a ibadet
etmelerini engellemek, bunun sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak.
Hatta kimi zaman dindarlık maskesi altında, Allah'ın adını
kullanarak insanları gerçek dinden uzaklaştırıp, saptırıyor.
Bu da insanları kendisiyle beraber cehennem çukurunun içine çekmek için
yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç değişmiyor:
Ona yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz
o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın
ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi, 4)
İBLİS'İN ALLAH'A İSYANI
Kuran'a göre şeytan, ilk insan olan Hz. Adem'den bu yana insan neslini
Allah yolundan saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da
harcayacak olan varlıkların genel adıdır. Tüm şeytanların
atası ve en büyüğü ise, Hz. Adem'in yaratılmasıyla
birlikte Allah'a isyan eden İblis'tir.
Kuran'dan öğrendiğimize göre Allah Hz. Adem'i yaratmış ve
meleklerden ona secde etmelerini istemişti. Melekler Allah'ın emrini
yerine getirirken, cinlerden olan İblis Hz. Adem'e secde etmedi. Kendisinin
insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü. Bu itaatsizliği
ve küstahlığı yüzünden Allah'ın huzurundan kovuldu.*
Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce, bu duruma düşmesine neden
olan insanları kendisi gibi saptırmak için Allah'tan süre istedi.
Allah da ona kıyamet gününe kadar süre tanıdı. Böylece İblis'in
insana karşı verdiği mücadele başladı. Allah İblis'i
ve ona uyanları cehenneme dolduracağına hükmetti. Allah,
Kuran'da bu olayı şöyle haber vermiştir:
Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik,
sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında
secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan
neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım;
beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
(Allah "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz.
Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip
ertele.)" dedi.
(Allah "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.
Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı
onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru
yolunda (pusu kurup) oturacağım."
"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve
sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın."
(Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş
olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle
dolduracağım." (Araf Suresi, 11-18)
İblis böylece Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra, kıyamete
kadar sürecek olan mücadelesine başladı. İnsanları
aldatarak saptırmak için onlara sokuldu. İlk büyük tuzağı,
cennette yaşamakta olan Hz. Adem'i ve eşini kandırarak onları
Allah'ın emrine isyana sürüklemesiydi. İnsanlık tarihinin başlangıcındaki
bu olay Kuran'da şöyle anlatılır:
Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz
yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa
çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı
yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan
kılınmamanız içindir."
Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.
Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları
anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet
yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine
seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın
sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş
miydim?"
Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan
ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."
(Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde
belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır."
Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız."
(Araf Suresi, 19-25)
Hz. Adem Allaha tevbe etti ve Allah onu bağışladı. Ancak
İblisin insanların aleyhine yürüttüğü mücadelesi bu
olayla son bulmadı. Kuranın Maide Suresinde bildirildiği
gibi şeytan Hz. Ademin iki oğlundan birini aldattı ve onu
kardeşini öldürmeye sürükledi. (Maide Suresi, 27)
O tarihten sonra da İblis insan neslinden pek çok kişiyi kandırdı
ve kendi safına çekti. Öte yandan diğer cinlerden de pek çok yandaşı
oldu. İblis'in yolunu izleyen bu cinler, aynı onun gibi insanları
saptırmak için onlara sokulmaya, onların "kalplerine gizlice
vesvese vermeye" (Nas Suresi, 4) başladılar. İblis'in yandaşı
olan bu cinler ve insanlar da onun sahip olduğu "şeytan" sıfatını
kazandılar. (Şeytan, "uzak olmak" kökünden gelen bir
kelimedir ve Allah'ın rahmetinden kovulup uzaklaştırılmış
her azgın ve isyankar kulun sıfatıdır.)
Dolayısıyla insanoğlunun karşı karşıya olduğu
en büyük tehlike olan şeytan, liderliğini İblis'in yaptığı
bir grup cin ve insandır. Bu cin ve insanlar, İblis'in yolunu izlerler,
kendileri saptıkları gibi diğer insanları da saptırmaya
çalışırlar. "Cinni" (cinlerden olan) şeytanlar,
insanlar tarafından görülmedikleri için onlara fark edilmeden yanaşır,
zihinlerine saptırıcı düşünceler sokarlar. "İnsi"
(insanlardan olan) şeytanlar ise diğer insanlara açıkça sokulur,
onları Allah'ın yolundan alıkoymak için telkinde bulunurlar. Bu,
insanın yakın dostu gibi görünen bir insan olabileceği gibi,
bir zorba ya da bir "fikir adamı" da olabilir. Kuran'da, bu
tehlikeye karşı müminlere şu dua öğretilmektedir:
De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
İnsanların malikine,
İnsanların (gerçek) ilahına;
"Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran"
vesvesecinin şerrinden.
Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku,
kuruntu fısıldar);
Gerek cinlerden, gerekse insanlardan. (Nas Suresi, 1-6)
Şeytan insana bu denli sinsice yaklaşabilen bir düşman olduğuna
göre, ondan sakınmak için azami dikkat göstermek gerekir. Bunun en başta
gelen şartı, şeytanı tanımaktır. Şeytanı
tanımak için ona baktığımızda ise, oldukça garip,
oldukça esrarengiz bir mantığa sahip olduğunu görürüz. Önce
İblis tarafından kullanılan ve sonra da onun tüm takipçileri
tarafından devralınan bu mantığın temelinde, kibir ve büyüklenme
yatmaktadır.
ŞEYTAN'IN ESRARENGİZ MANTIĞI
Kuran'daki şeytan kıssasında, İblis'in Allah'a isyanının
sebebi şöyle bildirilir:
(Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan
neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım;
beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf
Suresi, 12)
İblis kendisinin daha üstün bir varlık olduğunu öne sürerek,
insana secde etmeyi reddeder. Ancak isyanını dayandırdığı
temel oldukça zahiri ve çürüktür. Kendisinin ateşten, insanın çamurdan
yaratıldığını belirtir ve ateşin çamura göre
daha üstün bir madde olduğunu öne sürer. Yani kibirlenmesinin bütün
nedeni, iki madde arasındaki fiziksel yapı farkıdır. Ancak
yapıları ister çamur ister ateş olsun, İblis de insan da
Allah tarafından yaratılmış varlıklardır. Yaratılmış
bir varlığın, kendisini yaratanın emrine, yaratıldığı
maddeyi öne sürerek isyan etmesi, hem büyük bir akılsızlık,
hem de büyük bir nankörlüktür. Ancak İblis'in insana karşı
duyduğu kıskançlık ve içindeki büyüklük hissi bunu kavramasını
engeller, fiziksel bir farklılığa takılır ve kendisini
yaratanın emrine isyan eder. İblis'in şuurunun, kendisini üstün
ve farklı gördüğü için kapandığı diğer
ifadelerinden de anlaşılır:
Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan
yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
(Hicr Suresi, 33)
İblis kendisinin Allah tarafından yaratıldığını
inkar etmez. İsyanının nedeni bu değildir. Aksine kendisini
yaratanın Allah olduğunu bizzat söyler. Ancak "ben ondan daha
hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan
yarattın" diyerek, küstahlık eder. Bu akılalmaz isyanın
hiçbir mantığı yoktur.
İblis'in mantık bozukluğunu gösteren bir diğer ifadesi ise
şöyledir:
Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında
(hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın
kimseye ben secde eder miyim?" (İsra Suresi, 61)
Buradaki son ifade, İblis'in ne kadar büyük bir gaflet ve yanılgı
içinde olduğunu çok açık gösterir. Başka bir kimsenin yüceltilmesi,
kendisinin ise geri planda kalması, hatta o kimseye secde etmesinin
istenmesi onu korkunç bir kıskançlığa sürekler. Bu ruh hali içinde,
Allah'a karşı saygısız ve küstah bir tavır takınır:
(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni
secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan
mı oldun?"
Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten
yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 75-76)
İblis'in Hz. Adem'e secde etmeyi reddetmesindeki şeytani zihniyet,
Allah'ın elçisini kabul etmeyen, ona itaat etmeyi reddeden kişilerde
-bir başka deyişle insi şeytanlarda da- görülür. Bu kişiler
görünüşte kendileri gibi olan bir insanı, Allah'ın elçisi
olarak kabul etmeyi reddederler. Allah'ın elçisi olarak kabul edecekleri
kimsede çok büyük bir üstünlük görmek istediklerini söylerler. Ancak bu
üstünlük siyasi veya maddi bir güce dayanmalıdır. Hz. Muhammed dönemindeki
inkarcıların ifadeleri buna bir örnektir:
Ve dediler ki: "Bu Kuran, iki şehirden birinin büyük bir adamına
indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 31)
Ya da inkarcılar elçiye iman etmek için, doğa üstü bir güç veya
başka boyuttan bir delil görmek isterler. Kuran'ın birçok ayetinde
bu kişilerin isteklerine örnekler verilmiştir:
Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça
sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden
bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar
fışkırtmalısın.Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü
üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza
(şahit olarak) getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı veya
gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap
indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız."
De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası
mıyım?" (İsra Suresi, 90-93)
Elçilere muhalefet eden, onlara karşı savaşan insanların
kabullenemedikleri noktalardan biri işte budur. İnkarcılar
kendileri gibi normal bir insana elçilik verilmesini ve bu insana itaat etmeyi
gururlarına yediremezler. Bu haset ve kibir dolu isyan, İblis'in Hz.
Adem'e secde etmeyi reddetmesiyle aynı temel üzerine kurulmuştur.
Ayetin devamında insanların çoğunun sırf bu yüzden
hidayete eremediklerinden bahsedilir:
Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan
şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?"
demelerinden başkası değildir. (İsra Suresi, 94)
İblis'in isyanına bir esrarengizlik hakimdir. İblis ilim sahibi
bir varlıktır, Allah'ın varlığına bizzat şahittir.
Hatta Allah ile konuşur. Etrafında melekler vardır, insanın
yaratılışından haberdardır. Allah'ın izzetini, gücünü
ve sonsuz cehennem azabını da bilmektedir.
İşte İblis'in ve onu izleyen tüm şeytanların
esrarengiz mantığı burada gizlidir: Allah'ın varlığını
ve birliğini bildiği halde onun hükmüne karşı gelebilmek
ve kafirlerden olmak... Bu son derece mucizevi bir olaydır. Çünkü bu
bilgilere ve ilme sahip olan İblis'in, çok üstün bir imana sahip olması
gerekir. Şuur seviyesi de aynı oranda yüksek olmalı, Allah'a son
derece itaatli ve saygılı olmalıdır. Oysa İblis en
şuursuz kişinin bile cesaret edemeyeceği bir işe kalkışmıştır.
İblis'in yapısındaki esrarengizlik bununla da kalmaz. İnsanlara
inkarı telkin etmek gibi korkunç bir günah işlediği halde aslında
Allah'tan korktuğunu söyler. Bu da oldukça hastalıklı bir mantığa
işarettir:
Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "inkar et" dedi, inkar
edince de: "Gerçek şu ki ben senden uzağım, doğrusu
ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi. (Haşr Suresi,
16)
Bir başka ayette şeytanın kafirleri müminler aleyhine kışkırttıktan
sonra, onları yüzüstü bıraktığı ve Allah'tan korktuğunu
itiraf ettiği bildirilir:
O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: "Bugün
sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım"
demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı)
o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: "Şüphesiz ben sizden
uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben
Allah'tan da korkuyorum" dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması
pek şiddetli olandır. (Enfal Suresi, 48)
İblis'in bir yandanAllah'ın varlığını, O'nun
sonsuz gücünü ve ilmini kabul edip, bir yandan da O'na bile bile isyan etmesi
son derece çelişkili bir durumdur.
Aynı şekilde, Allah'ın Kuran'da bildirdiği emirleriyargılamaya,
reddetmeye, Allah'ın hüküm verdiği bir konu hakkında kendi
kafasına göre muhakemeler yapıp, ilahi hükmü geçersiz göstermeye
çalışan herkesin durumu, İblisin hali gibidir. Bu kimseler de
Allah'ın varlığını tıpkı İblis gibi
bilirler, ancak kendilerini bilmez tavırlarıyla onun konumuna düşerler.
İblis itaatsizliği yüzünden küçük düşürülür, aşağılanır
ve Allah Katındaki konumundan horlanarak kovulur. Gururu ve kibiri yüzünden
isyan eden İblis, bu karakterine en ağır gelecek muameleyle, aşağılanmayla
kovulur. Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce Allah'tan süre ve izin
ister. Ancak bu süreyi Allah'tan bağışlanma dilemek, O'na tekrar
yönelmek ve pişmanlığını dile getirmek için istemez.
Amacı insanı da aynı aşağılık konuma düşürebilmektir.
İşte şeytanın insana karşı düşmanlığı
ve mücadelesi böyle başlamıştır. Ancak şeytanın
da bütün özellikleriyle Allah tarafından yaratılmış ve
tamamen O'nun kontrolünde bir güç olduğu unutulmamalıdır. Yani
şeytanın Allah'a karşı hiçbir müstakil gücü yoktur.
Ancak cahiliye toplumunda yaygın olan sapkın inanca göre, şeytanla
Allah arasında bir mücadele mevcuttur. Yine bu insanlara göre şeytan,
insanları saptırmayı başardığı zaman Allah'a
karşızafer kazanmaktadır. (Allah'ı tenzih ederiz)
Oysa şeytan bütün faaliyetlerini Allah'ın izni ve dilemesiyle gerçekleştirebilmektedir.
Ancak bu sayede insanların büyük bir kısmı üzerinde etkili
olabilir. Allah'ın izni dışında birşey yapamaz.
Kuran'da şeytanın istediği süre ve Allah'ın verdiği
izin şöyle bildirilmiştir.
(Şeytan) Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne
kadar bana süre tanı."
(Allah) Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
(Hicr Suresi, 36-37)
Bir başka ayette şeytanın aldığı izin şöyle
belirtilmiştir:
(Şeytan) Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine
bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan,
onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı
kılacağım.
(Allah) Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz
sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza." (İsra Suresi,
62-63)
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi şeytan Allah'ın
irade ve takdiri içinde faaliyet gösterir. Faaliyetleri insana zarar vermek içindir.
Zaten şeytan Allah'ın alemlerin Rabbi olduğunun bilincindedir.
Hatta İblis, insanları azdıracağını belirtirken,
Allah'ın büyüklüğü adına yemin eder:
Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü
mutlaka azdırıp-kışkırtacağım." (Sad
Suresi, 82)
Şeytanın insanları saptırmak için kullanacağı
taktikler bile yine Allah tarafından belirlenmiştir. Allah şeytanı
huzurundan kovmadan önce bunları ona bildirir:
Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların
ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda
onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun. Şeytan, onlara
aldatmadan başka bir şey vaadetmez. (İsra Suresi, 64)
Şeytanın, Allah'ın izni dahilinde kullandığı
taktikleri önümüzdeki sayfalarda ayrıntılarıyla inceleyeceğiz.
Ancak unutulmamalıdır ki, şeytanın Allah'ın kendisine
tanıdığı imkan dışında bir gücü yoktur.
Şeytanın saptıracağı insanlar da zaten Allah tarafından
daha önceden belirlenmiştir. Şeytanın görevi, cehennem için
yaratılmış insanların, ait oldukları yere gitmelerine
vesile olmaktır. Şeytana uyanlar, Allah'ın cennetine layık
olmayan, ahlak olarak hayvandan daha aşağılık olan varlıklardır.
Allah bunu ayetlerinde şöyle açıklar:
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi
yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar,
gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler.
Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar.
İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Bunun yanı sıra şeytanın Allah'ın muhlis kulları
üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Allah izin vermediği için, şeytan, müminleri
saptırmaya güç yetiremez. Allah, kendisini Allah'a adayan ve O'na ortak
koşmayan ihlaslı kullarını şeytanın saptırıcı
etkisinden korumuştur.
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın)
hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. (Nahl Suresi, 99)
Sonuç olarak şeytan tüm diğer varlıklar gibi, Allah tarafından
görevlendirilmiş bir varlıktır. Görevi, Allah'ın cennet için
yarattığı müminler ile cehennem için yarattığı
diğer insanların birbirlerinden ayrılmalarına vesile olmaktır.
Bu bir nevi temizlik anlamına gelir. Kalbinde hastalık ve pislik
bulunanlar, şeytan sayesinde müminlerden uzaklaşır, ayrılırlar.
Ayette şeytanın etkisinin yalnızca bu kimseler üzerinde olacağı
bildirilmiştir:
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde
hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun
bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz
zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.
(Hac Suresi, 53)
Dahası şeytanın müminlere vermeye çalıştığı
sıkıntılar, müminlerin dünyada Allah'a yakınlaşmalarına,
Allah'a daha sıkı sarılmalarına ve hidayetlerinin artmasına
vesile olur:
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kuran'ın) hiç tartışmasız
Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman
etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz
Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 54)
Kaynak: Ahmed Sahin- www.ahmetsahin.org