Sevgi üç türlüdür

Japon düşünür Masumi Toyotome'nin sevgi üzerine söyledikleri.

 
 "Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor Toyotome. 
"Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor.. Sonra anlatmaya başlıyor..

"Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi!..

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..
Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi 
olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. 
Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. Bir şarta bağlı sevgi.. Karşılık 
bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen 
bir sevgi türüdür bu" diyor yazar.. "Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi 
karşılığı birşeykazanmaktır."
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.
Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,hayallerindeki abartılmış romantik 
görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş 
kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. 
En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir 
örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu 
etmek için,çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı 
olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına 
Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. 
Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de 
bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. Baba 
daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor.  "Gazeteler intiharın anlık 
bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar.. "Delikanlı babasının 
kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." 
İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. "Bu sevginin 
varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı 
sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda 
önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.. İlginç değil mi?..

ikinci türe geçiyoruz. "Çünkü" türü sevgi..

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, birşeye sahip 
olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe 
ya da koşula bağlıdır."Örnek mi?.. "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. (Yakışıklısın!)" 
"Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "Seni seviyorum. 
Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "Seni seviyorum.Çünkü beni üstü açık arabanla, 
o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.." 
Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi, 
bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip 
olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz 
gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük 
getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek 
farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. İnsanlar hep 
daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. 
Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, 
artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma 
gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en 
güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile 
gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. "O zaman bu tür 
sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor,Toyotome.. "Çünkü türü sevgi de, gerçek 
ve sağlam sevgi olamaz" diyor. 
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. Birincisi.. "Acaba bizi 
seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa 
gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği.. "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı 
anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. İkincisi de.. "Ya günün birinde değişirsem 
ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya 
güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış.Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı 
nişanı bozup onu terketmiş.Daha acısı.. Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye 
ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. Sahip olduğı sevgi, sahip olduğu 
güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca 
sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş.. Japon yazar "Toplumlardaki 
sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya 
düşürür" diyor.. 

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.." Ve işte sevgilerin en gerçeği!..

"Üçüncü tür sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar. 

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden 
farklı bu.. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak 
almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Birşey olduğu için" 
değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir. Güzelliğe bakar mısınız?.. Rağmen sevgi..
Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. 
Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.. 
"Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir. 
Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile.." Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum 
edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da
kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi 
görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. 
Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız 
da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha 
önemlidir." Bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir 
teste davet ediyor.. "Şu soruma cevap verin" diyor. "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin 
size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, 
zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. Kendi kendinize 'Yaşamamın ne 
yararı var' diye sormaz mıydınız?.." 
Devam ediyor Toyotome.. "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini 
anladığınızı bir düşünün.. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?. O an yaşam 
size anlamsız gelmez miydi?." "Diyelim sıradan bir yaşamınız var.. Günlük yaşıyorsunuz. 
Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan 
hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor: "Böyleleri ya iyice umutsuzluğa 
kapılıp intihar ediyorlar ya da  iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." 
Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "Rağmen" sevgiyi..  "Bugün yaşamınızı 
sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da birgün bu sevgiyi 
bulacağınıza inancınızdır." Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.. "Bugün yaşadığımız 
toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. 
Kimsede başkasına verecek fazlası  yok" diye açıklıyor.. Anlatıyor.. "Yakınımızda olan 
birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir." 
Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. 
Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. Bu minnacık tadım, bizi daha 
müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar 
muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını 
bekliyoruz.. Hani nerede?.. Hepsi o..Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. 
"Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."
 


Önceki    Sonraki
Ana Sayfa