Apo Ne İşe Yarar?
By Yusuf Kaplan
1980'lerin ortalarından itibaren hatırı sayılır bir demokratikleşme ve "liberalleşme" sürecine giren Türkiye, 1990'ların ortalarından sonra tam tersi bir sürece mahkum edildi. Tüm toplumsal ve kültürel değişim teorilerini bir anda alt üst eden Türkiye'deki bu anormalleşme süreci, her şeyin siyallaşmasına, hemen her alanda ve kurumda tam bir iktidarsızlık fenomeninin hükümferma olmasına, bugüne kadar elde ettiğimiz en temel demokratik hak ve özgürlüklerin yok sayılmasına yol açtı.
Son on küsur yıldır Türkiye, hiç de haketmediği bir şekilde yönetiliyor. Dünya çapında imparatorluklar kurmuş bir milletin burnunun böylesine sürtülmesi, her tür hareket alanının ancak hayata yeni başlamış ilkel kabilelerde görülecek denli kısıtlanması, ve toplum olarak sürgit son derece absürd ve yapay sorunlarla meşgul edilmesi bizi kaçınılmaz olarak "köklü" sorular sormaya, tüm bu olan biten anormallikler üzerinde kafa yormaya itiyor olmalı diye düşünüyor insan.
Ama ne yazık ki, gerek aydınlarımızın, gerek elitlerimizin, gerekse medyamızın bu konular üzerinde derin derin düşünmeleri şöyle dursun, sanki ortalık güllük gülistanlıkmış gibi hareket ediyor olmaları; üstüne üstlük de toplum olarak önümüzü tıkayan, enerjimizi su gibi harcayan, dinamizmimizi öldüren tüm bu absürdlüklerin ve anormalliklerin sürmesi için adeta canla başla çalışıyor olmaları gerçekten son derece ürkütücü.
Dünyanın küreselleştiği, ulusal sınırların ve sınırlamalrın pek fazla bir anlam ifade etmediği, bütün bir yeryüzünün isteyen herkes için adeta bir açık pazar haline geiverdiği bir ortamda, elitlerimizin ülkemizi bir tür mağaraya, etrafı dört duvarla çevrilmiş bir hapishaneye çevirmek için olağanüstü çaba göstermelerini neyle ve nasıl izah etmeli acaba?
Türkiye'yi Kuşatma Operasyonu...
Elitlerimiz ne kadar farkındalar bilmiyorum; ama Türkiye'nin geniş kapsamlı bir kuşatma operasyonu ile karşı karşıya olduğunu düşünüyorum.
"Birileri", her ne suretle olursa olsun, Türkiye'nin Osmanlı'nın misyonunu üstlenmesini istemiyorlar. Eğer Türkiye, önceden Osmanlı coğrafyası olan hinterlandında Osmanlı'nın misyonunu üstlenecek olursa bölgemizdeki çıkarlarının alt üst olacağını çok iyi biliyorlar. Gelecek yüzyılın en önemli stratejik havzalarından biri olan Osmanlı coğrafyasının Türkiye'nin gelişt
ireceği, temellerini bizim anlam haritalarımızdan, dinamiklerimizden alan köklü stratejilerin, "birileri" olarak andığım ABD ve İsrail'in bölgemizdeki emellerini ve hayallerini alt üst edeceğinin çok iyi farkındalar.Bu yüzden Türkiye'yi kendi haline bırakmıyorlar. Türkiye'deki toplumsal dinamiklerin, kültürel değerlerin ve yüzyılların birikiminin tıpkı geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye'nin geleceğine yön ve şekil vermesini önlemeye çalışıyorlar. Bunun için Türkiye'ye karşı çok yönlü bir kuşatma o
perasyonu uyguluyorlar.Kuşatma Operasyonu'nun Hedefleri
Sözkonusu kuşatma operasyonunun hedefleri şunlar:
Her ne suretle olursa olsun bizim kollektif hafızamızı, kimliğimizi ve zihin kalıplarımızı oluşturan müslümanlığın Türkiye'deki iktidar aygıtlarına şu ya da bu şekilde de olsa çeki düzen vermesini önlemek;
Daha spefisik olarak, Türkiye'nin Osmanlı'nın misyonunu üstlenmeye kalkışmasına asla izin vermemek. Çünkü böylesi bir şey, uzun vadede, Türkiye'nin hinterlandında yer alan ve aynı kültürü, tarihi, deneyimleri ve anlam haritalarını paylaşan ülkelerin güçlü siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliği projeleri geliştirmelerine ve ittifaklar kurmalarına zemin hazırlayacaktır. Ki, bu durum, geleceğe dönük stratejilerinin dikkate değer bir bölüğünü bizim hi
nterlandımızı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için çaba gösteren ABD ve İsrail'in çıkarlarının alt üst olmasıyla sonuçlanabilir. O halde böylesi bir şeye asla izin verilmemelidir!O bakımdan, ABD ve İsrail'in hedeflerini gerçekleştirebilmeleri, Türkiye'nin kendisiyle kavgalı olmasına ve Türkiye'nin yapay ve anormal sorunlarla meşgul edilmesine bağlıdır.
İşte Apo sorunu böylesi bir sorundur. "Apo" veya "Kürt sorunu" Türkiye'yi kuşatma operasyonunun bir parçasıdır. "Apo"nun sahneye çıkarılmasından, yakalanmasına, Türkiye'ye "postalanması"na ve nihayet yargılanmasına kadar yaşanan tüm olaylar, söylediklerimizi doğrulamaktadır.
Herkes artık Apo'nun nasıl yakalandığını biliyor. Apo'nun yargılanması sürecinden önce ve sonra cereyan eden olayların Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkilerini nihayete erdirmeyi amaçladığının herkes farkında olmalı.
Biz Yeni Şafak olarak "dilizimizn döndüğünce" bölücü terör örgütü lideri Apo'nun kimler tarafından ve nasıl kullanıldığını söylemeye değil, şartlar anormal olduğu için fısıldamaya çalıştık. Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren, İsmet Özel, Nazlı Ilıcak ve Ahmet Rıdvan'ın hafta boyunca yazdıkları yazılar, bu konuda Yeni Şafak'ın farkını ortaya koymaya yetti diye düşünüyorum.
Tam gazetecilik yapılacak bir ortamda anormal şartların türlü dayatmaları nedeniyle gazeteciliği bihakkın yapamadığımızı biliyor ve okuyucularımızdan hem anlayış, hem de anormal şartların bir an önce ortadan kalkması için dua ve desteklerini sürdürmelerini beklediğimizi belirterek hepinize huzur, b
arış ve kardeşlik dolu bir hafta diliyorum. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler...