Yeni Bir Dönem/eç

By Yusuf Kaplan

 

 

Tayyip Erdoğan, siyasi olduğu ülkenin önde gelen hukuk otoriteleri tarafından da kabul edilen absürt bir "gerekçe"den ötürü bugün hapse girecek.

Erbakan'la başlayan ve bugün Erdoğan'la devam eden bir tasfiye süreci ile karşı karşıyayız. Tasfiye edilmeye çalışılan şey, bu siyasi şaysiyetlerin kişiliğinde aslında Türkiye'nin geçmişine damgasını vuran, geleceğine de damgasını vuracağından endişe edilen toplumumuzun kimliğini, kollektif hafızasını ve anlam haritalarını oluşturan müslümanlıktan başkası değil.

Birileri, Türkiye'nin her ne suretle olursa olsun tıpkı geçmişini olduğu gibi geleceğini de müslümanlığın ürünü olan dinamiklerin, anlam haritalarının belirleyebilecek bir konuma sahip olmasını istemiyor. Burada sözünü ettiğim birileri, yüzde yüz içerdeki güç odaklarından teşekkül eden birileri değil. Burada birileri olarak gönderme yaptığım "şey", Türkiye'nin merkezinde yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Orta Asya'dan oluşan Osmanlı'nın hinterlandı olan İslam coğrafyasına çeki düzen vermek isteyen başta ABD olmak üzere ABD le birlikte hareket ettiği gözlenen İsrail ile kısmen Avrupa'dır.

Bu güçler, Türkiye'deki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarına müslümanlığın baş aktör haline gelerek yön ve şekil vermesinin kendi çıkarlarını alt üst edeceğini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden böylesi bir gelişmenin her ne suretle olursa olsun neşvü nema bulmasına, kök salmasına asla izin vermiyorlar. İşte bu nedenle Türkiye'yi kendi haline bırakmıyorlar. Türkiye'nin kendi temel toplumsal, kültürel ve ekonomik dinamiklerini ve gerçekliklerini yok saymasını ve özellikle ABD'nin Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra hayata geçirmeye çalıştığı bölgemizdeki jeo-politik, jeo-ekonomik ve jeo-stratejik çıkarlarını korumaya ve bu anlamda istikrar unsuru olarak varlığını korumaya çalışan kendine özgü iddiaları olmayan ruhsuz, kimliksiz bir ülke olarak kalmasını istiyorlar.

Bugüne kadar burada çizmeye çalıştığım manzara bu kadar net değildi. Ancak ne zaman ki, bu güçler, Osmanlı'nın durdurulmasıyla birlikte tarihe karıştığı zannedilen İslam medeniyetinin çok daha güçlü bir şekilde yeniden dünya sahnesine çıkabilecek bir potansile sahip olmaya başladığını farkettiler; işte o zaman fundamentalizm olarak adlandırdıkları yeşil tehlike'nin kendileri için bir tehdit ve tehlike unsuru olduğundan sözetmeye başladılar.

Türkiye'de Erdoğan'ın da içinde bulunduğu siyasi bir kadronun -şimdilik- ilk elde tasfiye edilmesine zemin hazırlayan süreç, işte böylesi bir süreçtir. Bu kadronun siyasi hayattan uzaklaştırılmasının nedenleri burada gizlidir.

Görüldüğü gibi burada Türkiye'nin siyasi haritasının almakta olduğu şekil açısından yeni bir dönemle karşı karşıyayız. Ancak Türkiye'nin gerçekleri, bu yeni dönemin belli bir süre sonra atlatılması mümkün olan bir dönemeç olduğunu kanıtlamaya yetecek kadar açık ve net.

Neden bu kadar iyimser olduğumuzu sorabilirsiniz. Açıklayayım.

Her şeyden önce toplumumuzun köklü bir siyasi, ekonomik ve kültürel "aktör" olarak müslümanlıkla ilişkisi, olabildiğince güçlüdür. Her geçen gün daha bir güçlenmektedir.

Dahası, Şerif Mardin'in deyişiyle, "toplumumuzu İslam kültüründen uzaklaştırma projeleri", büyük ölçüde tutmamış, aksine sürgit geri tepmiştir.

Erbakan'la birlikte temelleri atılan İslami siyasi söylemin ve pratiğin, Erdoğan ve kuşaklarıyla birlikte kazandığı yeni görünüm burada geliştirmeye çalıştığım argümanları kanıtlayabilecek niteliktedir.

Erdoğan, geleneksel lider tipi ile modern lider tipinin belli başlı özelliklerini kişiliğinde meczedebilmiş bir siyasi şahsiyettir. Sadece İstanbul Belediye Başkanı olarak ortaya koyduğu performansa bakmak bile bunun için yeterlidir. Modern lider tipinin en temel özelliklerinden biri olan "kollektif akıl"la hareket eden Erdoğan, İstanbul'a modern tarihi boyunca en önemli hizmetleri kazandırmayı başarmıştır. Erdoğan'ın yalnızca İstanbul'da ve yalnızca partisine oy veren kitlelerce değil, aynı zamanda hem tüm Türkiye genelinde, hem de partisine oy vermemiş kitlelerce sevilmesi müslümanlığın Türkiye'nin geçmişini olduğu gibi geleceğini belirleyebilecek siyasi, ekonomik ve kültürel bir güç haline gelmekte olduğunun en somut göstergelerinden biridir.

Bu durum, birilerinin sudan gerekçelerle Erbakan'ı da Erdoğan'ı da niçin durudurma, bir kadroyu niçin tasfiye etme gereği ve zorunluluğu hissettiklerini açıklamaya yeter.

Ancak girilen bu dönem, belli bir süre sonra aşılacak bir dönemeç, bir "varta" veya yeni deneyimler kazanma sürecine tahvil edilebilecek bir geçiş dönemi olarak tarihe geçecektir.

Çünkü toplumumuz, bugüne kadar önüne çekilen absürt ve anormal setleri aşmayı başarmıştır. Bundan sonra da aşacaktır. Tüm engellemelere rağmen bugün geldiğimiz nokta, bundan sonra nerelere doğru yürüyebileceğimizin işaretlerini vermektedir. Çünkü, Türkiye, ancak, toplumumuzun kimliğini, kişiliğini ve anlam haritalarını oluşturan müslümanlığın dışındaki tüm alternatiflerin yapay ve zoraki olarak inşa edilmeye çalışıldığını kavramıştır. Bölgemizde tıpkı dün olduğu gibi yarın da onurlu, kişilikli ve huzurlu bir geleceğe kavuşabilmemizin ancak genlerimize işleyen müslümanlığı, temel siyasi, ekonomik ve kültürel "aktör" olarak yeni şartlarda, yeni söylemlerle ve pratiklerle hayata geçirebilmemizle mümkün olabileceği artık gün gibi ortaya çıkmıştır.

O yüzden Tayyip Erdoğan'ın bügun içeri giriyor olması, atlatılması gereken bir dönemeç, tarihe düşülmesi gereken bir not, bir kayıttır diyorum. Tüm iradelerin dışında ve ötesinde bir de Sünnetullah İradesi olduğunu anımsatmak isterim.

 


Back to home