EPHESUS

HOME PAGEHOME PAGE

HERACLES GATE
HERKÜL KAPISI : Iki katlı kolonlardan oluşan, tahmini 5. yy a ait bu anıtsal kapı Memmius anıtından aşağıya doğru gelen yola açılır.Sadece iki lentosu (yan duvar kolonları) kalmış olup her ikisinin üzerinde yapıya adını veren, bir aslan yelesine dayanmış yüksek-kabartmalı iki Herkül figürü bulunuyor. Domisyan meydanında bulunan Zafer Tanrıçası Nike’nin kabartmalı figürü bu kapının ikinci katını süslüyordu.Lentolar üzerindeki rölyeflerin yapılış stilleri, kabartmaları 2.yy'a tarihlendirmemize yol açıyor.Muhtemelen 4. yy da deprem sonucu yıkılmış olan başka bir yapının parçası idiler ve Kapının montajında kullanılmak üzere buraya getirilmişlerdi. Öyle anlaşılıyor ki, sağ ve soluna merdiven basamakları eklenerek, Kuretler Caddesi’ni bu noktada daraltmış olan yapı ,5. yy da ,caddeyi araba trafiğine kapatmıştı.
HERKUL-ARSLAN Yunan mitolojisinde Herakles, Roma Mitolojisi'nde Herkül, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır. Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur. Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir. Hera'nın gönderdiği iki zehirli yılanı öldürdüğünde henüz birkaç günlük bebektir. Herakles üstün bir eğitim görmüştür. En iyi yaptığı işler ok atmak, araba kullanmak ve güreşmektir. 18 yaşına geldiği zaman Kitharion ormanlarında yaşayan ünlü canavarı öldürmüştür. Kendisine ödül olarak Thebai kralının kızı Megara verilmiştir. Bu kızdan üç oğlu olmuştur. Hera işe karışarak Herakles'i çıldırtmış, Herakles de karısını ve çocuklarını öldürmüştür. Suçlarından arınması için Miken kralının hizmetine girip, onun her istediğini yapması gerekmiştir. Kralın Herakles'e yaptırdığı 12 işe mitolojide Herakles'in 12 görevi veya işleri denir.
Bu 12 görev şunlardır: 1. Lerna gölündeki Hydra'yı öldürmek. 2. Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyreneia Geyiğini yakalamak. 3. Erymanthian dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak. 4. Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek. (İki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirerek.) 5. Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak. 6. Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın Girit Boğası'nı getirmek 7. Troya kralı Diomedes'in insan eti yiyen kısraklarını yakalamak. Bunun için önce Diomedes'i öldürmüştür. 8. Amazonlar kraliçesi Hippolyta'dan kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera'nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles'e saldırmış, Herakles de kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır. 9. Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak. 10. Hesperidler'in altın elmalarını getirmek. Elmaları almak için altın elma ağacını koruyan kızları ve daha da önemlisi onların ejderini geçmesi gerekiyordu. Bunun için Herakles altın elmaların koruyucusu olan kızların babası Atlas'a gider ama o da biraz kurnaz davranarak Herakles'le bir anlaşma yapar. 11. Hades'in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak. 12. Nemean arslanı'nı yenmek (efsaneye göre aslanın postu sadece kendi pençesiyle kesilebilir).

(http://www.kayseriden.biz/icerik.asp?ICID=266)

HERKUL 12 GOREVI
THEATER
EFES TIYATROSU : Efes Antik Kentinin en güzel yapılarından biri olan tiyatro, oldukça sağlam kalmış ve bir süre öncesine kadar Efes Festivali gibi şenliklerde rahatlıkla kullanılabilmiştir. Ancak aşırı kullanımdan kaynaklanan kaymalar nedeniyle tekrar restorasyon çalışmaları başlamış ve korumaya alınmıştır.

Bergama ve Miletos gibi batıya bakışımlı tiyatrolardandır. Panayır Dağı’nın eğiminden yararlanılarak yapılan tiyatro, ilk kez Lysimakhos Dönemi’nde inşa edilmiş ise de bugüne gelen tiyatronun İmparator Cladius zamanında yeniden inşaasına başlandığı, İmparator Trayanus M.S. 98-117 döneminde tamamlandığı bilinmektedir.

Tiyatro üç ana bölümden oluşmuştur. Bunlar; sahne yapısı (scene), orkestra denilen alan ve izleyicilerin bulunduğu cavea bölümleridir.
WILLIAM R. Reconstr.
SAHNE-Reconstr.
SAHNE-Plan 25x40 ebatlarındaki, yüksekliği yaklaşık 18 m.’ yi bulan sahne binası yapının en gösterişli yeriydi. Hellenistik sahne binası, Roma Dönemi’nde önden ve arkadan yapılan eklemelerle daha geniş bir form kazanmıştır. Burası daha çok izleyicilere doğru yönelen iç cephesine önem verilerek üç katlı ve sütunlu olarak yapılmıştır. Sütunların arkasındaki üçgen ve yarım yuvarlak alınlıklı nişlerde heykeller bulunmaktaydı. Halen sağlam durumdaki zemin kat, kuzey-güney yönünde uzanan bir giriş ve bunun batı yanında sıralanmış sekiz odadan oluşmuştur. Bunlardan iki uçtakiler, yapının batısındaki dar bir terasa açılırlar. Tam ortada orkestraya geçit veren dar bir kapı vardır. Sahne yapısının ikinci katının bir bölümü, korunmuş durumda ele geçmiştir. Buna göre ikinci kat, zemin kattan daha farklı bir plana sahiptir. Ortada uzun bir koridor ve bunun proscene tarafında beş kapı, batı tarafında ise iki sıra oda bulunmaktadır.
EFES-TIYATRO-CAVEA
Günümüzde kanalına ait kalıntıları görülen Hellenistik tiyatronun orkestrası daha küçüktü. Roma İmparatorluğu döneminde çapı 5 m. kadar genişletilmiştir. Ince taneli sıkıştırılmış bir topraktan olan tabanın bir bölümü yeşil mermer plakalarla kaplıdır. . Roma Dönemi’nde Hellenistik Dönem’deki at nalı şeklini yitirerek yarım daire biçimini almıştır. Oyunlar sırasında geçitlerden giren koro, orkestranın iki yanında yer alır ve söz sırası kendilerine gelince topluca konuşurlardı. Oyunların başlamasından önce tanrı Dionysos için, orkestranın tam önünde bulunması gereken sunak önünde tören yapılıyordu. Tiyatro oyunlarının kökeninde şarap tanrısı Dionysos’a yapılan ayin ve törenler bulunur. Bu yüzden her oyun öncesinde Dionysos için tören yapılıp çoğunlukla kurban kesilmesi bir gelenekti. Tiyatro oyuncularının tümü erkekti. Yamaç evlerdeki fresklerde görülen tiyatro sahnelerinde olduğu gibi, oyuncular maske kullanarak oyunlarını sergilemekteydiler .

İzleyicilerin oturdukları auditorium (cavea) da yarım daireyi aşar. Orkestra tabanından en üst noktasına kadar olan yüksekliği 38 m.’ yi çapı da 154 m.’ yi bulur. 25.000 kişiyi alabilecek genişliktedir. İki diazoma ile 22'şer basamaklı üç kısıma bölünmüştür. Bunlar ima, media ve summa cavealardır. Auditorium akustik ve optik kusurları gidermek amacıyla bütünüyle içbükey bir kesite sahiptir. Ima cavea Kerkides denilen on iki dikine merdivenle 11 cuneus ya da dilime ayrılmıştır. Ima caveadan sonra, media ve summa caveada kerkideslerin miktarı orantılı olarak artmakta; yirmi üç kerkides bulunmaktadır.

Kuzey ve güney analemma duvarının üst cavealara ulaşabilmesi için yapay bir dolguya gereksinim olmuştur. Çünkü, arazi uçlarda hemen hemen sıfırlanmaktadır. Kuzey analemma duvarı üzerindeki bir yazıta göre Roma Dönemi’nde auditorium üzerinde bir velum (çadır bezinden güneşlik) bulunduğu anlaşılmaktadır.

Efes Büyük Tiyatrosu’nda “demos” denilen, tüm Efeslilerin katıldığı toplantılar da yapılmıştır.

M.S.54 yıllarında St.Paul'un bu tiyatrodan Efes'lilere seslendiği ve büyük tepkiyle karşılandığı rivayet edilir. M.S.1.yüzyılda, İncil Vaazı için Apostle Paul tarafından Efes'de geçirilen zaman üç yılı aşkın bir süredir.Geleneğe göre,bu tiyatroda pagan ibadeti kınayan bir vaaz verdi."The Acts of the Apostles" a göre (19:23-41), Paul'ün bu Vaazı tiyatroda gümüş Artemis heykelleri satmakta olan Efesliler tarafından hoş karşılanmadı:Şehirde büyük bir kargaşa oldu.

EFES-TIYATRO-Google
TERRACE-HOUSES
TERAS EVLER TERAS EVLER : Bülbül Dağı’nın kuzey yamacında tespit edilen bu yerleşim izleri, mezarlık olarak kullanılmış olan bu alanda Arkaik Çağa (M.Ö. 7./6. yüzyıl) kadar uzanmaktadır.Hellenistik dönemin ortalarında (yaklaşık M.Ö. 200) yamaç pek çok terasla donatılarak sonrasında ufak bölmeli ve plansız bir yapıyı barındırmıştır.
Lysimakhos’un şehirde uyguladığı ızgara planı, arazinin topografyasından ( Kuretler Caddesi’nin izlediği kıvrımlardan ve Bülbül Dağı’nın yamaçlarındaki eğimden) dolayı kentin bu kısmında az da olsa değişikliğe uğramış ve arazinin şartlarına göre düzenlenerek trapez biçiminde değişik parseller oluşturulmuştur. Adalar arasında ise dar ve dik merdivenler bulunmaktadır.Kuretler Caddesi’ndeki yapıların ( anıtlar, çeşmeler, heroon, v.b.) inşaası büyük bir tahminle M.Ö. 2. yüzyıl, daha kesin olaraksa M.Ö. 1. yüzyılda başlamıştır. Yapıların temelleri genellikle kayalık alanda kurulduğu ve burada yapılaşma devamlılık gösterdiği için, ilk dönemlere ait yapıların izleri fazla korunamamıştır. Bundan dolayı erken dönemlere ait yapıların tam bir planını çıkartmak mümkün değildir. Hellenistik Dönem’den itibaren 700 yıl süren yapılaşmada yapıların planları çok değişmiştir. Bununla birlikte Hellenistik Dönem’e ait yapılaşma izlerine bazı adalarda rastlanmaktadır. Roma’nın en parlak çağını yaşadığı dönemlerde domus olarak adlandırılan birimin yanında başka oturma birimleri de oluşmuştur. Bu oturma birimleri küçük, alttan ısıtılabilir odalardan oluşmaktadır. Evlerin duvarları zengin işçilik gösteren fresklerle süslenmiştir. Bu durumda bu evlerin zenginlere ait olduğu anlaşılmaktadır. M.S. 262’de yaşanan bir deprem ile bu kısımdaki evler yıkılmış ve bu olaydan sonra buradaki yerleşim şekli eski refah düzeyine ulaşamamıştır. Daha sonra, bu kısımlar düşük gelirli insanların oturduğu yerler olmuş ve evler daha küçük birimlere dönüştürülmüştür. Bu yapı birimleri, taverna, elişi atölyeleri, dükkanlar olarak da kullanılmıştır. Atrium’larda yer alan kuyuların kazılarından ele geçen kemik buluntularına göre bu yapı birimlerinde refah döneminde beslenen ev hayvanlarının yerine, son dönemlerde yararlanmaya dönük küçük baş hayvanlar bile yetiştirilmiştir. Evlerin çoğu peristillidir ve merkezde bir atrium bulunmaktadır. Evlerin hepsinde akarsu bulunmaktadır ve buna bağlı olarak da bazı evlerde özel banyolar vardır. Adaların Kuretler Caddesi’ne bakan kısımları stoa şeklinde yapılmıştır. Stoanın gerisinde tek sıra dükkanlar bulunmaktadır. Bütün evlerin doğrudan doğruya caddeye açılan kapıları vardır. Dükkanların bulunduğu kısımda yer alan döşeme M.S. 5. yüzyılın başına tarihlenen geometrik desenlerden oluşan mozaik ile kaplıdır. Burada yer alan iki dükkanda bulunan merdivenler zemin katın üzerinde ikincibir katın varlığına da işaret etmektedir.
TERAS EVLER
YAMAÇ EV 2 günümüzde yaklaşık 4.000 m² lik büyük bir ada, insula (pekçok kişiye kiralanan bir ev) olarak tanımlanabilir: Üç teras üzerinde herbirinin girişi ayrı olan altı farklı oturma birimi bulunmaktadır. Adanın her iki yanında 27.5 m.lik bir seviye farkını telafi eden iki tane sokak vardır. Yamaç Ev 2’nin kuzey cephesi Kuretler Caddesi üzerinde az önce bahsettiğimiz bir sıra taberna (dükkan) ile sınırlanmakta, Ephesos şehrinin ızgara planını takip eden Yamaç Ev Caddesi de güney sınırı oluşturmaktadır. Erken Roma İmparatorluk döneminde (M.S. 20 civarı) inşaa edilmiş olan oturma birimleri çok katlı, sıra sütunlarla çevrili (peristil), etrafında oturma ve ev idaresi ile ilgili çalışma mekanlarının gruplandığı birer merkezi avlu ile karakterize edilmiştir. Su ihtiyacı ve gideri kuyularla sağlandığı gibi, pekçok kola ayrılan bir kanal sistemi de mevcuttu. Evin resmi kabul salon veya odaları zengin süslemelerle donatılmışken, mutfak ve tuvalet gibi, evin çalışma ve kullanıma yönelik kısımları daha basittir. Özellikle günümüze ulaşmayan üst katların lüks içinde olduğunu tasavvur etmek gerekir; kaldı ki bu üst kat odaları ziyaret ve ziyafet amacıyla kullanılmaktaydı. Pekçok ufak tefek ve tek tek tadilatın yanı sıra Yamaç Ev 2’yi tümden etkileyen toplamda dört ya da beş tane yapı evresi saptanabilmiştir. Bu yeniden şekillendirmelerde orta terastan iki adet oturma birimi yaratılmış, bunun da ötesinde Oturma Birimi 4’ün toplam alanını hayli küçülten bir de kent sarayı inşaa edilmiştir.

M.S. 3. yüzyılda ardarda meydana gelen depremler sonucunda Ephesos’un şehir merkezinde barınmak imkansızlaşır. Bu öngörülemeyen doğal afet sonucunda Tahribat tabakalarında

evlere ait hertür eşya kısmen de olsa korunagelmiştir.Geç Antik Çağda harabe, acil ihtiyaçlara cevap verecek şekilde uyarlanarak kullanılmış, ancak M.S. 5. yüzyıl süresince birtakım mimari önlemler alındığı görülmektedir. Alanın tamamiyle yeniden düzenlenmesi ise ancak M.S. 7. yüzyılın başında gerçekleşmiş, Roma dönemi evlerinin üzerinde değirmenler, nalbantlar ve çömlekçilerin olduğu bir erken Bizans dönemi el sanatları mahallesi kurulmuştur TERAS EVLER-2-
HEROON

HEROON - ANDROCLES :

Efes'in efsanevi kurucusu Androkles adına yaptırılmış bir çeşme yapısıdır. Bizans döneminde, MS. VI. yüzyıla tarihlenen çeşme beyaz mermerden yapılmış olup, önünde bir havuz arkasında da çeşmenin asıl yapısı bulunmaktadır. Havuzun duvarları kabartma haç motifleri ile bezenmiştir. Ön kısmı Bizans döneminde değiştirilmiştir...
HEXAGON & OKTAGON
HEROON-RELİEF ANDROKLES
Hydrekdocheion
Gaius Laecanius Bassus Çeşmesi : Agoranın güneyinden gelen yol ile Domitian Meydanı’ndan gelen yolun kesiştiği noktada bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, Asia Eyaleti valilerinden Gaius Laecanius Bassus tarafından MS. 75–80 yıllarında yapılmıştır.Çeşme beyaz mermerden olup, ortasında bir avlu, üç yanında iki katlı sütunlar ve bunların önünde de iki havuzdan meydana gelmişti. Cephe görünümünün tümünü büyük bir üçgen alınlık kaplamaktadır. Zeminden avluya kadar olan yükseklik 9.00 m.yi bulmaktadır. Cephedeki sütunlar her iki katta da ikişerli olarak sıralanmıştır. Cephede 20, yanlarda da 14’er sütun bulunmaktadır. Sütunların arkasındaki nişlerde de heykellerin bulunduğu izlerden anlaşılmaktadır. Burada bulunan heykellerden Triton, Nymphe ve Musa heykelleri “Efes Müzesi Çeşme Buluntuları Salonu”nda sergilenmektedir...
STATE AGORA
DEVLET AGORASI
Devlet agorası ; M.S. 1. y.y.’ın başında yapılan agora, 160 x 56 m. ölçülerindedir. Burası, devletin kontrolü altında politik ve dinsel toplantıların yapıldığı yarı kutsal bir alandır. Agora son şeklini imparator Theodosius zamanında (M.S. 379-395) almıştır. Kuzeyinde ve doğusunda şu anda görülmeyen iki stoası bulunmaktaydı. Güneydeki “Kolonlu Cadde ‘nin başlangıç noktasında bir çeşme ve sonunda başka bir çeşme (Laecanius Bassus) yer almaktaydı. Devlet Aorası ticaretin devlet kontrolünde yapıldığı dini ve resmi törenlerin düzenlendiği yerdir...

VARIUS HAMAMI : Bazilikanın doğusundaki bina kalıntıları Varius Hamamına aittir.Yapı M.S.2.yy Roma dönemine tarihlenir.Kesilmiş mermer bloklardan yapılmış olan hamam soğukluk(Frigidarium),ılıklık(Tepidarium ve sıcaklık(Caldarium)bölümleri bulunur.40 metrelik koridorundaki mozaikler ise 5.yy da yapılmıştır.Varius Hamamı'nın kazıları henüz tamamlanmamıştır.

DEVLET AGORASI-Plan
Roman-Basilica
ROMA BAZİLİKA
Roma Bazilik ; İmparator Augustus tarafından inşa ettirilmiş, resmi toplantıların ve borsa işlemlerinin yapıldığı yerdir. Odeion'un önündedir. Bazilika, Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır. Roma bazilikaları farklı amaçlar için kullanılırdı ancak bunların hepsi toplumla ilgili meseleler olurdu. Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu. Bazilikanın planı, etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi holden oluşur. Merkez hol, binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir. Bazilikanın içinde yargıç kürsüsü vardır. Burası bir tarafında ticaret mahkemeleri bir tarafında ise gümrük ofislerinin bulunduğu bir binadır. Uluslararası mahkeme bu binada olmalıdır...
ODEION
ODEON / BULTERION ; Odeion, küçük bir tiyatro görünümündedir. Bunun için Küçük Tiyatro olarak da adlandırılır. Yanında prytaneion ve önünde ise, Devlet Agorası bulunmaktadır Kazı çalışmaları sırasında ele geçen bir yazıta göre yapı, Efesli ünlü bir aileden olan Publius Vedius Antonius ile karısı Flavia Papiana tarafından M.S. 150 yıllarında bouleterion olarak yaptırılmıştır. Panayır Dağı’nın yamacına inşa edilen yapıda, genel anlamda tiyatrolarda görülen “cavea” “orkestra” ve “scene” gibi üç ana bölüm vardır. Cavea yarım daire şeklindedir. Scene büyük olasılıkla iki katlıdır. Hemen önünde mermerden yapılmış dar bir podiumu vardır. Sceneden podiuma beş kapıdan geçilebilir. Orkestra yarım daire biçimindedir. Ortasına yağmur suları için kanal yapılmaması odeionun üzerinin kapalı olduğunu gösterir. 1450 kişiliktir. Yapı odeion olarak konserler, bouleterion olarak da boule toplantıları için kullanılmıştır.

Odeion un doğusunda, çok iyi korunmuş yapı kalıntıları, araştırmacılar tarafından bir hamam olarak tanımlanmıştır...

ODEION
NIKE-Siegesgöttin
ZAFER TANRIÇASI / NIKE : Domitian meydanında bulunan, Yunan mitolojisinde Zafer tanrıçası olan Nike’yi temsileden rölyef aslında az ilerde Kuretler Caddesi’nin başlangıcında bulunan Herakles kapısının ikinci katını süslüyordu. Kabartmada Tanrıça elinde bir taç ile uçmaktadır. Roma mitolojisindeki karşılığı Victoria olan Zafer Tanrıçası Nike, çok hızlı koşma ve uçma yeteneğine sahiptir. İnsan görünümündedir. Pallas ve Stiks'in kızı, Kratos, Bia ve Zelus'un kardeşidir. Nike ve çocuklarının hepsi, Zeus'un eşleridir...
ZAFER TANRIÇASI-NIKE
ZAFER TANRIÇASI-NIKE
Nike/Berlin------------Nike/Louvre Museum
COURETES STREET
KURETLER CADDESI

KURETLER CADDESI :

Herkül Kapısı'ndan Selsüs Kitaplığı'na kadar uzanan,11 m genişliğindeki, Efes'in üç ana caddesinden biri Kuretler Caddesi adını taşır.Mitolojiye göre Kuretler, Zeus’a yakınlığı olan yarı tanrılardır, sonradan Efes’te bir rahip sınıfının da adı olmuştur. Meydana getirdikleri kollegium , Efes’in en büyük kült birliği sayılmıştır. Kentin merkezinde bulunduğu için bir çok anıtsal yapı, çeşme, heykel ve dükkanların cephesi bu sütunlu caddeye doğru yönlendirilmiştir. Sütunların önünde görülen bir bölümü yazıtlı kaidelerde, kente iyiliği dokunmuş kişilerin heykelleri bulunmaktaydı. Herakles Kapısı yakınında bulunan heykel, bunlardan birisi olup, Hakim Aleksandros’a aittir. Güney kıyısındaki dükkanlar iki katlıdır.
KURETLER CADDESI

İki kenarında da tabanları mozaikli ve üzerleri örtülü sütunlu galeriler vardır. Dükkan, ev ve öteki yapıların kapıları bu galerilere açılır.

Efes Müzesi’nde sergilenen Konsül Stephanos Heykeli de bu caddede bulunmuştur. Caddenin tabanı mermer plakalarla kaplıdır. Bunun altında geniş bir kanalizasyon sistemi vardır. Tepelere doğru her yöne ilerleyen dar sokaklar bu Caddeden başlıyordu. IV.yy da meydana gelen depremler her seferinde Kuretler caddesini yıkmış ve caddeyi kullanılamaz duruma getirmiştir. Sonuncu sarsıntıdan sonra cadde, şehrin başka taraflarından getirilen sütun ve kayıp mimari elemanlarla yeniden yapıldı.Kolonların özelliklerindeki farklılık bu gün bile farkedilebilir. Kuretler Caddesi son halini IV.yy dan itibaren almıştır..

ODEION
DEA ROMA-Divus Julius TAPINAĞI ; Odeonun hemen yanıbaşındaki, Roma Imparator kültüne ait bu tapınak M.S. 1. yy da (M.S.4-14) Imparator Augustus’un izniyle üvey babası Julius Sezar onuruna dikilmiştir. Genelde Efesli Romalılar tarafından kullanılan tapınak binası iki tarafından kolonlarla çevriliydi. Amacı halk arasında birlik yaratmak olan Imparatorluk kültü Efes’de hiçbir zaman gerçek bir din olamamıştır.Hristiyanlığın yasak olduğu dönemde insanlar ceza almamak için her yıl buraya gelip roma tanrılarına dua etmek, bütçelerine göre bir sunuda bulunmak ve “Sezar benim Tanrımdır” diyerek inançlarını göstermek zorundaydılar.. İlerleyen yıllarda tapınak tamamen yıkılmış ve üzerine yeni birtakım binalar inşa edilmiştir. Yapılan kazılar sonucunda mermer podyum ve yan duvar kalıntıları tamamen açığa çıkarılmıştır.
MAGNESIAN GATE

EFES GENEL :

EFES Genel : İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes, Küçük Menderes nehrinin deltası üzerinde, İran'daki Susa'dan başlayan Kral Yolu'nun denize ulaştığı noktadadır. Kentin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Döneme (Cilalı Taş Devri) kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde Tunç çağları ve Hititler'e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi'nde kentin adı Apasas'tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Ana Tanrıça olarak büyük tapkı gören Kybele, kolonistlerin gelişiyle Efes Artemisi adını alır. Artemis adına yapılan tapınak daha o dönemde dünyanın yedi harikasından birisi sayılmıştır. Efes ören yerinde, Hadrianus Tapınağı girişindeki frizde Efes'in 3 bin yıllık kuruluş efsanesi yansıtılır. Atina kralı Kodros'un oğlu Androklos, Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Delfi’deki Apollon Tapınağı'nın kahinleri ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos Ege'nin lacivert sularına yelken açar... Kaystros (Küçük Menderes) Nehri'nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Buraya bir kent kurmaya karar verirler... Kent M.O.7. y.y.'da Kimmerler'in, M.O. 560 yılında da kent Lydia’nın ve bundan az sonra Persler'in egemenliği altına girmiştir. M.Ö.6. yüzyılda bilim, sanat ve kültürde Milet ile birlikte en ön sırada yer alır. Bilge Herakleitos, rüya tabircisi Artemidoros, şair Callinos ve Hipponaks, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus gibi ünlü kişiler Efeslidirler. Büyük İskender ile birlikte özgürlüğüne yeniden kavuşur. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Lysimakhos, kenti Milet'li Hippodamos'un bulduğu "Izgara Plan"a göre yeniden kurar. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser. Hellenistik Dönem’de Ephesos, Seleukoslar tarafından yönetilmiş ve M.Ö. 190 tarihinden sonra da Bergama Krallığı’na bağlanmış , M.Ö. 133 de Romalılar’ın egemenliği altına girmiştir.İmparator Hadrian (117-138) M.Ö.4. yy.dan beri kuzeyden gelen Marnas Çayı ve Küçük Menderes nehrinin alüvyonlarıyla dolmaya başlayan limanı birkaç kez temizletir. M.S. 150 yıllarında yaşamış olan Aristeides’e göre Ephesos o dönemin en varlıklı ticaret merkezi olup, bütün Batı Anadolu’nun bankacılık işlerini yürütüyordu. Deniz ve kara ticareti sayesinde en görkemli dönemlerini Hellenistik ve Roma çağlarında yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti'nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem (M.Ö. 1.-2. yüzyıl) 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılır. 7. yüzyılda Araplar bu kıyılara saldırır. Bizans döneminde tekrar yer değiştiren ve ilk kez kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelen Efes, 1330 yılında Türkler tarafından alınır. Aydınoğulları'nın merkezi olan Ayasuluk, 16. yüzyıldan itibaren giderek küçülmeye başlamıştır. Günümüzde bölgede, 30.000 nüfuslu turistik Selçuk ilçesi bulunmaktadır. Ephesos’da ilk kez 1869 tarihinde İngiliz arkeolog J.T. Wood kazıya başlamış ve Artemis Tapınağı’nı ortaya çıkarmıştır. Arkasından Avusturyalı bilim adamları 1895’ten 1913’e değin Koressos Dağı (Bülbül Dağı) ile Pion Dağı’nın eteklerinde yaptıkları geniş araştırmalarla kentin Hellenistik ve Roma devirlerine ait kalıntılarını bulmuşlardır. Avusturyalılar, Birinci Dünya Savaşı’nda sonra Josef Keil’in ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Franz Miltner ile Fritz Eichler’in yönetiminde yaptıkları kazılarla kenti gün ışığına çıkarmaya devam etmişlerdir. Onların arkasından kazılar Profesör Hermann Vetters tarafından 1986 yılına değin sürmüştür. Günümüzdeki çalışmalar ise, Profesör Langmann’dan sonra Profesör Karwiese tarafından sürdürülmektedir.

MAGNEZIA KAPISI ;

Kapı, büyük bir olasılıkla İmparator Vespasian (M.S. 69-79) tarafından inşa ettirilmiştir. Kazılarda ele geçen bir yazıttan, Artemision’da başlayan tören yolunun, Magnesia Kapısı’ndan tiyatroya ve oradan stadiumun doğu ucundaki Pion Kapısı’ndan geçerek, yine Artemis Tapınağı’na ulaştığı anlaşılmaktadır. Tören yolunun dışında, Magnesia Kapısı ile Artemision arasında sofist Damianus’un inşa ettirdiği, yaklaşık M.S. 2. yüzyılın ortalarına tarihlendirilen sütunlu bir yol bulunmaktadır. Lysimakhos (M.O.300)Bülbül Dağı’nın (Koressos Dağı) güney ve batı eteklerindeki 10 m. yükseklikte ve 9 km. uzunluğunda bir kent duvarı ile çevrelenmiş geniş bir alan içinde Ephesos’u yeniden kurmuştur.Bugün Panayır Dağı (Pion Dağı) sırtlarında yer alan güzel işçiliğe sahip duvar, bu orijinal kent surunun bir parçasıdır...
MAGNESIA KAPISI
DOMITIAN TEMPLE
DOMISYAN MABEDI : Tarih boyunca Efes, dört kez Neokoros (İlkçağda, bir imparator tapınağına sahip olmak, onun bekçilik görevini üstlenmek , kentler arasında çok onurlandırıcı bir ayrıcalıktı) olma hakkı elde etmiştir. Efes’e bu hak ilk kez İmparator Domitian (M.S.81- 96) tarafından tanınmıştır.Domitian Meydanı’nın güney kenarında tonozlu alt yapılar üstünde oluşturulmuş 50x100 m. ölçülerindeki bir teras üzerine oturtulan tapınaktan günümüze fazla bir şey kalmamıştır. 96 yılında Imparatorun bir hizmetkarı tarafından sırtından bıçaklandıktan sonra mabet babası Imparator Vespasian'a adanmıştır.Domisyan halk tarafından lanetlenince mabet derhal yıkılmış,ismi dahi yazıtlardan silinmiştir.Buna karşın temel kalıntılarından yapının konumu hakkında bilgi edinilmektedir.Buna göre tapınağın oturduğu podiumun ölçüleri 24x34m. olup, çevresinde sekiz sıra krepis (platform basamakları) vardır.
DOMISYAN-REC./PLAN Küçük bir prostylos plan gösterir. Dar kenarlarında sekiz , uzun kenarlarında on üçer sütun bulunmaktadır.
Ayrıca 9x17 m. ölçülerindeki cellanın önünde dört sütun daha vardır. Sunak, cellanın 10m. önünde olup, köşeli “U” biçiminde planlı ve merdivenlidir.Bunun güzel işçilik gösteren bir bölümü Efes Müzesi’nde sergilenmektedir. Efesliler, imparatorun kendilerine tanıdığı hak nedeniyle ona şükran borçlarını ödemek için tapınağa Domitian’ın 5m. yüksekliğinde heykelini koymuşlardır.Kaidesi ile birlikte 7 m. yi bulan heykelin başı ve kolu İzmir Arkeoloji Müzesinde , tapınağın giriş altarı ise Efes Müzesinde sergilenmektedir.Meydana bakan zemin katta dükkanlar yer almaktaydı.(Günümüzde “arşiv depoları “ olarak kullanılmaktadır.)
DOMISYAN RESTORASYON DOMISYAN-EFES MUZE
DOMITIAN SQUARE
DOMISYAN MEYDANI
Meydanın batı kesimi henüz kazılmadı. Meydanın ortasında bulunan Yuvarlak Anıt, 4. yy. da şehrin başka bir yerinden getirilip özensizce buraya yerleştirilmiştir. Anıtın dış yüzeyi girlandlarla taçlandırılmış boğabaşı kabartmalarıyla süslüdür.
ARTEMISIUM
HEXAGON & OKTAGON
HEXAGON-NYPHEUM :Oktagon anıtına üst bitişiğinde bir altıgen çeşme (Hexagon-Nypheum) eşlik eder.

OKTAGON:

(Sekizgen Anıt) Kleopatra'nın kız kardeşi IV. ARSINOE ‘ye ait anıtsal bir mezar yapısıdır.
HEXAGON & OKTAGON

9 m. uzunluğundaki kare kaide, mermer bir lahitle gömülmüş genç bir kadın içeren mezar odasına sahiptir.

Kaidenin üzerinde sekiz köşeli, basamaklı bir altyapı ile Korinth düzeninde etrafı sütunlarla çevrili bir cellası bulunan sekizgen bir yapı bulunmaktaydı. Piramidal basamaklı çatıyı bir küre taçlandırmaktaydı.

Buraya gömülen kişi büyük bir olasılıkla Kleopatra’nın Efes’de öldürülen en genç kızkardeşi IV. Arsinoë idi.

Mimari bezemeler yapıyı İmparator Augustus (M.Ö. 27 – M.S.14) dönemine tarihlemektedir...

OKTAGON
OKTAGON-Reconst.
BYZANTINE-SELCUKIDE CITADEL
AYASULUK TEPESI/BIZANS-SELÇUKLU KALESI (St.John Basilikası'ndan görünümü): Bu tepe erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirleri boyunca iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştur. Halen ayakta duran sur, Erken Hıristiyanlık Devri’nde inşa edilmiş olup, sonradan Selçuklular zamanında büyük bir restorasyona uğramıştır. Kale duvarlarındaki biri güney, diğeri de batıya açılan iki giriş kapısından, batıdaki (ana giriş) daha anıtsal bir yapıya sahip olup Roma yapılarından, özellikle stadiumdan sökülerek alınmış taşlarla M.S. 6. yüzyılda yapılmıştır. Onbeş burçla tahkim edilmiş surların büyük bir kısmı restore edilmiştir. Rivayete göre St. John (Fransızca St. Jean), İncil'ini bu kalede yazmıştır. Ayasuluk Tepesi Erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirleri boyunca iyi tahkim edilmiş bu kale ile savunulmuştur. Tepedeki iç kalenin dışında, güney-doğu kısımda yapılan kazılarda Prehistorik ve Myken Dönemi malzemesi bulunmuş olması önemlidir. Kalenin alt kısmında, İzmir otoyolunun kenarında bir arsada, temel kazıları sırasında Roma Dönemi’ne ait bir mezar kopleksi bulunmuştur.Kalenin içinde küçük bir şapel ve sarnıçlar vardır. Eski bir Bizans kilisesi olan bu yapının da sonradan su sarnıcı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.
OGUSTUS KAPISI
KALE CAMISI: 14.y.y.'a tarihlendirilen KaleCamisi de Ayasuluk Tepesi'ndeki kalenin içindedir. Kare planlı ve kasnaklı, kubbelidir. Doğusunda minaresi bulunmaktadır.
STADIUM & VEDIUS GYMNASIUM
STADIUM :Vedius Gymnasiumu’nun güneyinde, Akropolis’in doğusunda, Panayır Dağı’nın eteğindedir. Ilk kez Hellenistik Çağ’da yapılmıştır. Neron zamanında (M.S. 54-68) yeniden onarılarak bugünkü biçimini almıştır. Uzunluğu 230 m., genişliği de 30 m. olan bir at nalı şeklinde olup girişi batıdandır. Burada bulunan çift sıra sütunlu kapı, genelde bir zafer takı görünümündeydi. Oturma yerlerinden Güneydekiler Pion, yani bugünkü Panayır Dağı etekleri üzerinde yerli kayanın merdiven şeklinde işlenmesiyle meydana gelmiştir. Kuzeydekiler ise tonozlu galeriler ile yükseltilerek, oturma sıraları bunun üzerine yapılmıştır. Her çeşit törenin, atletik yarışmaların, araba koşularının ve gladyatör dövüşlerinin yapıldığı yerdir. Oturma yerleri Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde Ayasuluk surunun yapılmasında kullanıldıkları için stadium çok tahrip görmüştür.Stadiumun batı yönü girişi, kuzey tonozlu galerileri ve stadiuma girişi sağlayan tüneller, güney-doğuda bulunan oturma yerlerinin kazıları devam etmektedir. Stadiumun doğu ucu daha sonradan gladyatör döğüşler için kapatılmıştır. Kültür Bakanlığı’nın isteği doğrultusunda, 80 yıl aradan sonra stadiumdaki arkeolojik kazılar S. Karwiese tarafından 1993 yaz sezonunda tekrar başlatılmıştır. Stadiumda kazılar, stadiumun batısında, yarışların başlangıç yeri olan yerin (aphesis), kuzey-güney doğrultusundaki alanda başlamıştır. Stadiumun bu kısımında ilk evreye ait aphesis çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur. İkinci evreye ait sütunlarla desteklenen bir üst yapının postamentleri ve üst yapı elemanları ele geçmiştir.
VEDIUS GIMNASIUM
Stadiumun güney batı köşesinde mermer oturma sıralarından bir grup in-situ olarak ortaya çıkarılmıştır.Yine bu kısımda geç dönemde yapılmış bir aquadukt (üstü tonozlu ve kapalı) stadiumun batı analemma tabanı boyunca korunmuş olarak izlenebilmiştir.Kuzey-batı köşede ise stadiumun korunabilen tonozlu galerileri önünde yapılan çalışmalarda ise peristilli bir kilise yapısının temelleri bulunmuştur. Bu yapı, spolie malzeme ile inşa edilmiştir. Burada M.S. 6. yüzyıla ait monogramlı sikkeler bulunmuştur. Stadiumun kuzeyindeki galerilerin dışında yapılan çalışmalarda, stadiumun kuzeyinde ve tribünlere ulaşımı sağlayan merdivenler ve galerilerin kazıları yapılmıştır. Bu alanların dışında daha sonraki yıllarda stadiumun sphendonesine yakın kısımlarda, güney-doğu köşede, oturma sıralarının bulunduğu kısımda araştırma mahiyetinde çalışmalar yürütülmüştür. Bu kısımda stadiumun yaslandığı doğal kaya üzerinde oturma sıralarının yataklarının varlığı görülmüştür. Ayrıca, sphendonenin galerilerinde çalışmalar yapılmaktadır. Arkeolojik kazıların yanında kazısı ve temizliği yapılan tribün ve galerilerde sağlamlaştırma ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.
AUGUSTUS GATE

TİCARET AGORASI GÜNEY GİRİŞİ / MAZEUS-MİTHRİDATES KAPISI : (M.Ö. 4-3)

Kütüphane yanından Ticaret agorasının Güneyine geçit veren kapı, Roma zafer anıtları tipinde, üç geçitlidir. Geçitler arasındaki kalın ve güçlü plasterler, üstteki kemeri ve kemerden sonra gelen üç bölümlü, zengin bir biçimde süslenmiş frizi taşır. En üstte de attik duvarları bulunmaktadır.
OGUSTUS KAPISI
Yapının asıl yazıtı, iki yan geçitlerin üzerinde bulunan attikler üzerindedir. Yazı Latince’dir ve bronz harflerle attikler üzerine kakma olarak monte edilmişti. “Mazeus ve Mithridates, imparator Augustus ve ailesinin hizmetinde köle olarak bulunurlarken özgürlükleri bağışlandığı için, imparator Augustus’tan izin alarak bu kapıyı yaptırmışlar (M.Ö. 4-3 yıllarında) ve Augustus’a, karısı Livia’ya, kızı Julia ve damadı Agrippa’ya adamışlardır.” Yanlardaki geçitlerin iç kısımlarında ikişer adet apsidal niş bulunur. Bunlardan doğu yönündeki (sağdaki) geçitte bulunan ikinci nişte “Buraya kim işerse, mahkemede yargılanacaktır” yazılıdır...
MAZEUS-MITRIDAT KAPISI(AUGUSTUS)
Fountain of POLLIO
Pollio Anıtı ve Domitien Çeşmesi ; Domitian Tapınağı’nın sokağında, meydanın doğusunda, agoranın batı kenarına bitişik olarak yapılmış olan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, Marnas su kemerini inşa etmiş olan C. Sextilius Pollio onuruna dikilmiştir. Yazıtına göre anıt, C. Ofillius Proculos adlı biri tarafından Augustus Dönemi’nde diktirilmiş ve M.S. 93 yılında da apsisli bir çeşme ve heykeller ile zenginleştirilmiştir. Çeşme mermerden geniş yüksek bir kemeri ve bunun üzerinde de üçgen biçiminde alınlığı olan bir cephe görünümüne sahiptir. İçerisinde küçük bir de havuzu vardır. Bu havuzun suyu Agoranın duvarından buraya gelmektedir. Havuz içerisindeki sekinin üzerinde, bugün Efes Müzesi’nde sergilenmekte olan Polyphemos heykel grubu bulunuyordu. Bu heykeller daha önce Agoranın ortasındaki İsis Mabedi’nin alınlığında idi. Ancak, bu alınlığın deprem sonucu yıkılması üzerine buraya konulmuştur. Heykel grubu, Odiseus’un Troia Savaşı’ndan sonra yaşadığı serüvenler ile Poseidon’un oğlu Polyphemos ile ilgili idi...
Ulysse GRUP
ULYSSE POLYPHEME
ARCADIAN-HARBOR STREET
ARKADIAN-LIMAN CADDESI : Tiyatro ile liman arasında uzanan ve aslında Hellenistik Dönem’den beri kullanılmakta olan caddey Liman Caddesidir. İlk kez M.Ö. 1. y.y.’da yapılan cadde, gerçekte bir tören caddesidir. Doğu Roma imparatoru Theodosius’un oğlu Arkadius (M.S. 395-408), caddeye bugünkü biçimini veren onarımlar yaptırdığı için caddeye Arkadiane de denilmektedir. 600 metre uzunluğunda ve 11 m. Genişliğinde olup iki yanında, tabanları mozaik ile kaplı, üzerleri örtülü portikler ve bunların İç kesimlerinde bir sıra dükkan bulunmaktaydı. Dükkanların altında bir su yolu or taya çıkarılmıştır. Şehrin sularının kesilmesi durumunda bu su yollarından geçen kaynak sularının devreye girdiği anlaşılmaktadır.
LIMAN CADDESI
Tümüyle mermer döşeli olan Arkadiane’nin zemin döşemesi altında limana kadar uzanan bir kanalizasyon vardır. Şehrin en önemli caddesi olan bu cadde daha çok törenlerin şenliklerin ve önemli geçitlerin yapıldığı bir caddedir. Kralların karşılandığı bir cok görkemli gösteri ve dini törenlerin yapıldığı bu cadde, aynı zamanda limana gelen giden tüm mal ve servetin aktığı yol olduğundan ‘’Liman Caddesi’’ olarak anılır. ‘’Kral Yolu’’da denen bu caddenin (Anadolu’nun içlerinden uzanan karayolları,Kral Yolu burada son bulmaktaydı. Denizaşırı ülkelerden gelen pek çok ünlü kişinin yanında, imparator ve prokonsüller de bu caddeden kente girmişlerdir.), bu denli çeşitli isimlerle anılması önemli bir yol olduğunu gösterir. Bir yazıta göre caddenin geceleri de aydınlatıldığı anlaşılmıştır.Efes’in en uzun caddesi olan, Arcadiane Caddesi’nin hemen hemen ortasında
ARKADYAN Cad-Reconst. Erken Bizans Dönemi’nin stil özelliklerini gösterdiğinden muhtemelen İmparator Justinianus (M.S. 527-565) zamanında yapılmış, dört sütunlu, her birinde Havarilerden birinin heykeli bulunan, “Dört Havari Anıtı”, yer alırdı...
EFES MUZESI
..devamı

BAHÇE

Devlet Agorasında bulunan Augustus (ya da Isis) Tapınağı'nın alınlığı, avlunun güney galerisi üstünde bire bir ölçülerde yeniden kuruldu. Efesliler, bilemediğimiz bir nedenle yıkılan İsis tapınağının alınlığını süsleyen heykelleri topladılar ve Domisyan Meydanına taşıyarak, oradaki Pollio çeşmesinin havuz kenarlarına yerleştirdiler. Bu arada, İsis tapınağı İmparatora yaranmak için bir Augustus tapınağına dönüştürüldü; Imparator Augustus'ün aslında Antonius ve Kleopatra olayından dolayı Mısırlılar'a ve onların dinlerine karşı bir sempati duymadığı biliniyordu. Ziyaretçilere sunulan alınlıktaki heykeller, tapınaktaki orjinal hallerine göre düzenlenmiştir. Ortada, Poseidon'un oğlu Cyclops Polyphem oturuyor; sağında Ulysses ona şarap dolu bir tas uzatıyor; Ulysse'in arkasında iki yoldaşı, biri keçi postundan yapılmış bir kapda, diğeri büyük bir kasede şarap getiriyorlar; alınlığın sağ tarafında Ulysse'in, kılıçlarıyla ahşap bir kazığı sivriltmekle meşgul olan diğer arkadaşları görülüyor. Hikayenin geri kalanını biliyoruz, Homeros'un Odyssey'sinde detaylı olarak anlatılmış: Polyphem sarhoşluktan sızınca, Ulysse ve arkadaşları sivriltilmiş kazıkla onun tek gözünü çıkarır böylelikle Cyclops mağarasından kaçmayı başarırlar.

Tasvirini yaptığımız alınlığın altındaki galeride kazılarda bulunan bir çok sütun kronolojik olarak sergilenmiş. İlk sıradaki İyonik sütun başlıklar Efes türünün en eskileri; M.Ö. VII. ya da VI. yy' lara ait ve St John Kemeri'nin restorasyon çalışmaları sayesinde ortaya çıkarıldı. Boğa başları ile süslü iyonik sütun başlığı ise Efes Bazilikasından gelmiştir. (M.S. I. yy). Korint ve kompozit sütun başlıklar hellenistik veya roma yapılarından gelmiştir. Son olarak, sarkıtlı sütun başlıkları erken dönem Osmanlı eserlerine aitti.

Avlunun batı duvarı karşısında, çoğunluğu Helenistik Dönem'e ait cenaze stelleri (mezar taşları) sergilenmiş . Bu taşlar konu ve şekillerine göre sınıflandırılmaya çalışıldığında, Helenistik dönemde, seri halde üretildikleri dört atölyeden geldikleri farkediliyor. En eski atölye M.Ö. III. yy' da üretime başlamış ve iki yüzyıl boyunca mezar taşı üretmiştir. Oyma ustalarının isim yazma alışkanlığı olmaması atölyelerin adlarının tanımlanmasını neredeyse imkansız hale getiriyor. Bu mezar taşlarında, mezar sahibi kâh oturur durumda, kâh yarı uzanmış, ya da bazen at sırtında temsil edilmiş, akrabaları ise her iki yanda üzüntülerini ifade ederken, bazen birlikte elleriyle veda işareti yapar vaziyetteler.

Avlunun ortasında Efes'te çok rastlanan, bir güneş saati sergilenmiş. Bu, her bölümünde bir grek harfi bulunan 12 dilimli içbükey bir çeyrek küre, ( greklerin, alfabelerinin ilk harflerini numaralama için kullandıkları bilinir); merkeze, gölgesi güneş saatini gösteren ince bir metal çubuk sabitlenmiş. Güneş saatinin gövdesi üzerindeki yazıt bize bu eserin İmparator Caracalla (188-217) ve annesi Julia Domna'ya (158-217) ithaf edilmiş olduğunu açıklıyor. Efes'in bir çok sokak kaldırımında hâla, taşlara oyulu, bölümlere ayrılmış daireler görebilirsiniz: bunlar ortalarına sıkıştırılmış metalik iğneleri kaybolmuş güneş saatleridir; tüm gelip geçenlerin zamanı öğrenmesini sağlıyorlardı.

Avlu ortasındaki havuzda fıskıye olarak kullanılan yunus süren Eros heykellerine gelince, roma döneminde de benzer bir şekilde kullanılmış olmalılar.

Sütun başlıkları serisinin sonunda sergilenen döşeme mozayiği Vedius gimnazyumu yanındaki bir binanın salonuna ait. Bitkisel ve geometrik motiflerle işlenmiş ve M.S. IV. yy' a tarihleniyor.

SUNDIAL

Arka bahçe

Arka bahçede sergilenen tüm objelerden en ilginci şüphesiz, Saint Jean Bazilikası kazılarında bulunmuş ve öneminden dolayı 'Efes Anıt'ı' diye anılan, 152 satırlık bir yazıttır. Bir Roma gümrük nizamnamesi olarak düzenlenen yazılı anıt başlangıçta Efes limanına dikilmiştir. Daha sonra, Bizans döneminde, bazilikanın minber yapımında tekrar kullanılmak üzere yerinden kaldırılmıştır. İmparator Neron tarafından 9 Temmuz 62 tarihinde yazdırılmış bu yönetmelik Asya'daki gümrük vergilerini toplamakla görevli genel çiftçilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin bildiriydi. Netekim, bilmeniz gerekir Roma devrinde, tarifeler ve diğer vergiler bugünkü gibi devlet yetkilileri tarafından değil, bu işlem, o yılki ürünü (daha doğrusu ürünün bir kısmını) devlet adına toplayan özel kuruluşlar tarafından yapılırdı; buna vergi işinin kiralanması denirdi. Diğer birçok Roma eyaletinde olduğu gibi, Asya'da da gümrük tarifesi malların değerinin % 2,5'u olarak uygulanmıştır. Bu metin sayesinde gümrük vergilerini toplamak için kullanılan prosedür hakkında bilgi ediniyoruz: seyahate çıkan insanlar 'gümrüğe' bagajlarını göstermek zorundaydılar. Bazı mallar bu tür gümrük ücretlerinden muaf tutulmuşlardı; gıda ürünleri ve İmparator, Roma devleti veya ordusu adına üretilmiş tüm mallar. Bu istisnaların dışında, şahsî giyim ve kullanım eşyaları, gezginlerin hizmetçi köleleri vergilendirilmemişti. Aksine, bu eşyalar, zaten kendileri de bir mal gibi alınıp-satılan, bir köleye aitse her biri kendi vergisini ödemek zorundaydı.

Avluda bulunan sütunbaşlıklı kolon, lahit ve griffonlar (yakındoğu ve Akdeniz mitolojisinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık.) Efes'in 13 km kuzeyinde bulunan Belevi Mozolesi'nden gelmiştir. Belevi anıtsal mezarı, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen, Halikarnas'ın ünlü Mausolesi'nin bir benzeri olup, boyutları daha mütevazı idi. Mezar odasında, kapağına cenazenin büstü, yarı uzanmış pozisyonda oyulmuş bir lahit bulunmuştur. Lahtin yan yüzleri onbir adet siren figürünün narince işlendiği uzun bir frizle süslenmiş. Mitolojide Sirenler, Hades'in yeraltı krallığında ölülerin ruhlarını taşıyan kuş bedenli ve kadın başlı varlıklardır. Bu anıt mezarın, M.Ö. 246 yılında Efes civarında öldüğü bilinen Seleukos kralı Antiochos II'ye ait olduğu düşünülüyor. Lahitin yanında anıtın piramidal çatısının akroter kısımlarını oluşturan mermer griffonları ve küreleri görebiliriz.

Burada, aynı zamanda 'Müzler lahiti'ni de belirtmek zorundayız. Bu lahdin kenarlarına alçak kabartmalar halinde Müzleri betimleyen, her biri, sütunlarla çevrili kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiş olarak oyulmuştur. ( Mitolojide Müzler, tanrıların kralı Zeus ile bellek tanrıçası Mnemosyne'in kızları olan, Apollon önderliğindeki bir koroda, tanrıların bütün şenliklerinde şarkı söyleyip, dans eden, sanat ve bilimin koruyucusu, ilham tanrıçaları veya perileri olarak kabul edilir. Dokuz adet olan bu Müzler şunlardır: 1* Euterpe, flüt (müzik), 2*Erato, korolu-lirik-aşk şiirleri, 3*Kalliope, destan-epik şiir, 4* Kleio, tarih, 5* Melpomene, tragedya, 6* Polymnia, kutsal şiirler, 7* Terpsikhore, dans, 8* Thalia, komedya, 9* Urania, Gök bilimi. ) Soldan başlayarak, tanıyalım: Euterpe bir çift-flüt taşıyor, sonra CLIA, Tarih Müzü. Ortada ölen kişinin portresi betimlenmiş. Sağda Calliope ve Erato bir sitar ve bir arp (lir) taşıyorlar. Köşede Melpomen ve Thali, Tragedy ve Komedi Müzleri tiyatro oyuncu maskeleri tutuyorlar. Diğer tarafta Urani, astronomi Müzü, bir gök küre taşıyor. Son olarak bir sopa tutan genç kadın Terpsişor, Dans Müzü ile Polyhymnia, Pandomim Müzü. Vedius gymnasiumu yakınlarında bulunan ' Müzler lahiti', M.S. III. yy'a tarihleniyor, ancak, lahit kapağı üzerine kazınmış haç ve yazıt, Bizans döneminde devşirme olarak kullanıldığını kanıtlıyor.

Arka bahçenin ortasında bir beşik tonozlu Selçuklu kervansaray yapısı da görülecek; bu binanın orjinalinde daha uzun olduğunu düşünüyoruz ama bir hamam inşaatı çalışması sırasında kısmen yıkılmış. Bu binanın yanında Efes ve Selçuk'ta bulunan değirmen taşı örnekleri sergilenmektedir. Tahıl, zeytin, tuz vs. öğütmek için kullanılan bu değirmenler, Neolitik dönemden günümüze kadar Anadolu halklarının yaşamlarının en vazgeçilmez ögelerinden biridir. Bu değirmenlerin taşlarını yapmak için tercihen bazalt gibi çok sert bir taş seçiliyordu. Bulunanların en eski örnekleri Kalkolitik döneme ve İlk Tunç Çağına kadar iniyor; bunlar basitce, arada bulunan tahılı ezmek için biri diğerine sürtülen, 30-40 cm eninde iki dörtgen taştan oluşuyor. Evlerde sık kullanılan tip, iki yuvarlak taştan oluşurdu; üstteki taş, alttaki taşa karşı elle döndürmek ve böylece tahılı ezmek için, ahşap bir kol ile donatılmıştı. Bu model herhangi bir değişikliğe uğramadan, Helenistik dönemden Osmanlı İmparatorluğunun sonuna kadar kullanılmıştır.(yani yirminci yüzyıla kadar). Su gücüyle çalışan ve getirdiği kolaylığı hayal edebileceğimiz değirmenler bulunmadan önce, bazı önemli değirmenler, taşı uzun bir sırık yardımıyla döndüren bir ya da iki adam vasıtasıyla çalıştırılıyordu.

Hamam

Efes Müze'sinin arka bahçesinde, büyük bir kubbeli bina görürsünüz; bu, Beylikler döneminde Selçuk ilçesinde inşa edilmiş altı hamamdan biridir (XIV. yy). Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılan bu hamam 1979 da restore edilmiştir.

Roma döneminde Hamamlar, insanların günlük yaşamlarının temel bir kurumu ve olmazsa olmazı gibiydi; buna rağmen, sonraları, Ortaçağ’da ve Bizans dönemin’de hamam türü tesislerin yapımına olan düşkünlük yavaş yavaş kayboldu ve Batı'da tamamen yok olarak bitti. Ama Doğuda, Selçuklu sonra Osmanlının gelişiyle Hamam, lâyık olduğu değeri yeniden buldu ve o günden beri bu adı aldı. Saadet Hatun Hamamının genel durumu Roma hamamlarınınkinden farklıdır: soğuk bölüm(frigidarium), ılık bölüm(tepidarium) ve sıcak bölüm(caldarium), ancak bir yüzme havuzu bulunmadığına dikkat çekelim. Buna karşılık 'Göbek Taşı' diye adlandırılan, masaj ve terlemenin gerçekleştirildiği özel bir yer vardır. Hamama gelenler terlemek ve vücut kaslarını gevşetmek için önce sıcak taş üzerine yayılarak yıkanma işlemine başlıyorlardı. Türk geleneğinde, yıkanmadan önce, masaj ve tellak denilen bir uzmana kese yaptırılırdı. Üstelik, müslüman geleneği, evlilik hazırlıkları yapılırken, hamamda geçen müzikli ve eğlenceli bir ânı da gerekli görüyordu. Bugün Saadet Hatun Hamamı, Osmanlı Dönemi hamamlarının aksesuarlarından oluşan bir koleksiyonun sergilenmesine hizmet ediyor: kadınlar kadar erkeklerin de kullandıkları, sünger havlular, peştemallar, tahta takunyalar, hamam tasları vs.

Genellikle bazı önemli Türk hamamları çift hamamdı, öyle ki tek bir ısıtma merkezi (külhan), yan-yana ama biribirinden bağımsız, biri erkeklere ayrılmış diğeri kadınlara, iki ayrı hamamı beslerdi. Küçük boyutu göz önüne alındığında, Saadet Hatun Hamamı erkekler ve kadınlar için farklı saatler uygulayan basit bir hamamdı.

Mezar Bulguları Salonu

Günümüze kadar Efes'in hiçbir nekropol'ünde sistematik bir kazı yapılmamıştır. Bu salonda sergilenenler tesadüfen bulunan mezarlara aittir. Bizans dönemine kadar mezarlara hediye koyma alışkanlığı vardı, fakat Hıristiyanlığın gelişi yavaş yavaş bu geleneği ortadan kaldırdı. Gömülen kişinin toplumsal konumu ve ekonomik durumu, değerli hediyeler bulunan anıt mezarların yapımına sebep oluyordu. Salonun sağ tarafında, bir diyagram (şema) Anadolu'da mezar geleneğini açıklıyor ve Selçuklu mezarlarından Tunç Çağınınkilere kadar farklı mezar tiplerini gösteriyor. Efes'de keşfedilen en eski mezar, St. John Bazilikasının otopark inşaatı sırasında tesadüfen keşfedilen bir Miken mezarıdır; İçinde bulunan objeler mezarın M.Ö. 1300 - 1400 lere tarihlenmesini sağlıyor; bunlar ilk vitrinde sergilenmişler.

İzmir'in batısında kurulmuş bir antik kentten almıştır. Ticaret Agorası altında yürütülen sondajlar sırasında, VI. yy. dan kalma bir tanesi açığa çıkarıldı; İçerdiği hediyelerle birlikte salonun ortasında sergilenmektedir. İkinci bir vitrin, Klazomen lahitlerde bulunan bazı objeleri tanıtıyor. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında, Yedi Uyurlar Mağarası çok ziyaret edilen bir mezarlıktı, çünkü diriliş inancının bir çeşit kutsal yeriydi, üstelik bir biri üzerine yığılı mezarlar bulunmuştu. Yedi Uyurlar efsanesi hakkında bilgiyle birlikte oradan alınan mezar objelerinin küçük bir bölümü bu salonun doğu duvarının karşısında sunulmaktadır. Sağ tarafta, orijinali İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan, bir mağarada uyumakta olan yedi kişi ve köpeklerini müslüman inancına göre betimleyen bir on altıncı yüzyıl minyatürünü görebilirsiniz. Bir başka belgede ise, Vatikan'da korunmuş olan, X. yy., Aziz Basil II Takvimi çizilmiş; orada da uyumakta olan, yedi Hıristiyan genç, zamanın giysileriyle görülüyor.

Bir vitrin cam eserlere ayrılmış; bunlar rengârenk olup 'Fenike' diye sınıflandırılan, bir kısmı Efes'deki arkaik mezarlardan çıkan; diğerleri Geç Hellenistik ve Roma Dönemi'ne ait olanlar. Alttaki bilezikler Bizans döneminden. Bu vitrinin yanında, M.Ö. II. yy'a ait alınlıklı bir stel bulunmakta; ortada, uzun boylu bir kişiyi görülüyor: bu ölen kişi, öbür dünyaya gidiyor, yakınları ise veda etmeye gelmişler. Yanda bulunan iri mezar taşı, Dor düzeninde bir binanın ön cephesine benziyor; ölen kişinin büstü, yüksek kabartmayla, kıymetli metallerden yapılmış tacın çalınmaması için demir parmaklıklarla kapanmış bir niş içerisine oyulmuş. Yazıtında, Diyocle'nin kızı Olympia'nın mezarı olarak bildiriliyor.

Salonun bir köşesinde, 'Anadolu'da Ana Tanrıçanın Evrimi' açıklanıyor. Bir girintiye yerleştirilmiş Kybele ( Sybel) heykeli, Türkiye'deki müzelerde yaygın bulunan tipte: tanrıça iki aslanın arasında bir tahta oturmuş vaziyette ( eser M.Ö. V. yy'a ait ). Kybele'ye ait diğer anıt taşlarda alınlıklar var ve Tanrıçadan başka, Zeus ve Atte'nin figürleri oyulmuştur. ( Atte, Kybele'nin aynı zamanda sevgilisi de olan Rahibidir ). Bir harita tanrıça'nın Anadolu'daki önemli tapınım merkezlerini gösteriyor. Bir duvar vitrininde, Devlet Agorası'nın güneybatı köşesindeki bir kuyudan çıkarılmış, çoğunlukla I. yy'a ait objeler sunulmaktadır. (belki de bir 'dilek kuyusu'ydu.)

EPHESUS MUSEUM

ARTEMIS Salonu

Burada Artemis heykelleri ve mabet içerisinde ve sunak çevresinde bulunan, Artemisum'a sunulmuş adaklar sergilenir. Müzenin en ünlü iki Artemis heykeli, karşılıklı iki duvar önünde birbirine bakacak şekilde sergilenmiştir: Biri (batıdaki), 2,92 m. boyunda, 'Büyük Artemis'; diğeri 'Güzel Artemis' olarak adlandırılır. Her ikisi de sağlam bir durumda Prytaneum'da bulunmuştur. Büyük Artemis asya tiplidir. Kolları üzerinde iki küçük aslan taşıyor. Bacakları birbirine kaynaşmış, kolları ise öne doğru uzanmış, zenginlik dağıtıyor. Bakışları derinden ve uzaklara, bir tanrıçaya yaraşır şekilde. Başında üç katlı bir taç. En üst katın üç cephesi, her biri dört sütunlu İyon Tapınağı; altında, sfenksler ve kemerleri taşıyan grifonlar, başının arkasındaki Ay, iki yandan, beş aslan ve grifonlarla sarılmış. Gözleri iri ve yüz hatları dolgun. Küpeleri ve iki sıra kolyesi var. Göğsünde dört sıra yumurta şekiller asılı; bunlar önce göğüs sanıldı, sonra yumurta oldukları düşünüldü ve en son, aslında tanrıçaya kurban edilmiş boğaların testisleri olabileceği fikri geliştirildi. Bu üç tezin her şeyden önce ortak yönü hepsinin de bereket ve bolluğu işaret etmesidir. Bakire bir tanrıça olmasına rağmen, o lohusa kadınların koruyucusuydu. Heykelin, öne uzanmış kolları kırılmış. Sağ kolundaki delik ya Antik tamir gördüğünün işareti, ya da eller için bir metal destek olduğu düşünülebilir. Mabetinde olduğu gibi heykel sadece yüz ve elleri gösteren kıymetli kumaştan bir giysi giymiş, altın kaplama olduğu bile söylenebilir. Kalçasının üzerini, rozet ve arılarla (Efes'in sembolü) süslenmiş dar bir kemer sıkmakta. Etek pleleri yerlere kadar uzanıyor (heykelin tabanı kayıp). Dört bir yandan, içinde aslan, koç, geyik, boğa, grifon ve arı figürleri olan karelere bölünmüş (her sütunda 6 kare). Yanlarda sadece tek figür bulunurken, orta sütunda, ilk beşte üçer, son karede iki figür bulunmaktadır. 'Büyük Artemis' heykeli M.S. I. yy'a tarihlenmektedir, 'Güzel Artemis' ise ondan elli yıl daha geç devre ait.

OLYMPIA

Sadece boyu 1,74 m. olan Güzel Artemis heykeli öncekine çok benziyor ama mermeri daha beyaz ve iyi kaliteden. Özenle parlatılmış ve altınla kaplanmış (sadece boynun sağ tarafında birkaç iz kalmış). Tacı kayıp. Zarif kolyesinin üst sırası nikelerle alt sırası burç işaretleriyle işlenmiş. Eteği, sadece ucu farkedilen ayaklara kadar daralarak inmekte. Tanrıça’nın her iki tarafında, kutsal hayvanı olan birer geyik bulunuyordu.

'Güzel Artemis'in yanında, önceki ikisiyle aynı şekilde ama başı kayıp başka bir tanrıça heykeli daha var. Bu da göğsünde Nikeler ve Zodyak işaretleri taşıyor. M.Ö. VII. yy ait olup Artemision kazılarında bulunmuştur. Ayrıca buna benzer fildişinden yapılmış heykelcikler bulunmaktadır. Ayrıca çok nadir bir parça: bir adak nesnesi olan kaya kristalinden bir fincan.. Kilden, mermerden, fildişinden, bronz ve altından yapılmış çeşitli objeler adak nesneleri olup, M.Ö. VII-V. yy lara tarihlenir: fildişi koç kimmerlere ait bir eserdir. Salonda bulunan Amazonlar kabartması bir kopyadır. At heykeline gelince (M.Ö. IV. yy), Artemis sunağı üzerinde duran arabanın bir parçası. Bu salonda sunağa ait başka mimari elemanlar da vardır: sunaktaki özgün konumları bir resimle belirtilmiş. Son olarak, genç bir adam başı bir fragmandır (kırık parça).

IMPARATORLUK KULTU VE PORTRELERI SALONU

Efes'in altın çağını yaşaması ve kenti süsleyen büyük anıtların inşa edilmesi Roma İmparatorluğu zamanında olmuştur. Dört kez 'nèocore' ( Imparator tapınağı koruyucusu) olarak, Samos, Bergama ve Smyrna gibi rakip şehirleri geride bırakmıştır. Domisyan Mabedi ve Olympeion (Hadrien Mabedi) dışında, imparatorluk kültüne adanmış diğer, Caracalla ve Valerian'a adanan tapınakların yerleri bilinmiyor. Domisyan Mabedi kazıları tamamlanmış ve tapınak sunağı ve devasa bir imparator heykelinin baş ve diğer parçaları müzeye taşınmıştır. M.S.128 de, İmparator Hadrian Atina'dan Efes'e geldi ve kendini Olimpiya-Zeus'un yeniden doğuşu olduğunu ilan ederek, efeslilere imparator adına, Olympeion adı verilecek ve büyüklük bakımından Ön Asya'nın dördüncüsü olacak bir tapınak inşa etme yetkisini verdi. Bizans döneminde bir taş ve kireç ocağı haline dönüşmüş ve bir çok mimari ögenin surların yapımında dolgu malzemesi olarak kullanılmış olması günümüzdeki harap durumunu açıklamaktadır. Olympeion kazılarının henüz tamamlanmadığını da hatırlatalım.

Salona girişte soldaki heykel Konsül Stefanos'unkidir. Bir elinde mendil diğerinde konsüllük bastonu bulunmakta; mendilini kaldırarak bir yarış veya bir gösterinin başlama sinyalini veriyor olmalı. Bu VI. yy bizans eseri, zamanın tipik portre sanatının tam bir örneğidir. Artemis salonu'ndan ayıran duvarın karşısında III. yy'dan kalma altı portre görülür: ilki afrikalı bir melez ve diğerleri Efes'in önemli kişileri.

Salonun batı duvarının karşısında, Kuretler Caddesi'ndeki tapınağın elemanlarından küçük bir Hadrian tapınağı düzenlenmiş; yapının reconstrüksiyonu izlenimi veren tasarımın iki tarafında mabetin dört elemanlı alınlık süsü sergilenmiş; İlk üçü sırasıyla şu şekillerden oluşuyor: bir çok tanrı ve tanrıçalar, at sırtında domuz avlayan Androcles, Amazonlar tanrılarla ve Amazonlar Dionysos ve maiyetiyle birlikte. Frizin dördüncü elemanına gelince, farklı bir konusu var: Soldan başlayarak, yeniden tanıyalım: Athena Selene (Ay), bir adam, Apollon, bir kadın, Androcles, Hercules, Theodosius'un babası, İmparator Theodosius, Artemis, Teodosius'un Annesi ve Theodosius’un oğlu ve tekrar Athena. Frizin ilk üç parçası Hadrian zamanına ait, yani M.S. II. yy, dördüncüsü ise IV. yy'da, tapınak tamir edilirken eklenmiştir. Bu frizin ardından, üç heykel başı sergilenmiş; bunların ikisi idealize kadınlar ( belki Artemis?) üçüncüsü ise bir adam portresi.

EPHESUS MUSEUM
EPHESUS MUSEUM

Aynı sırada bu salonun en güzel eserleri arasında sayılan bir İmparator Trajan portresi bulunuyor. Sonra Domitian Tapınağı kazıları sırasında bulunan bir sunak geliyor; dörtgen planlı bu sunak alçak kabartmalarla süslenmiş: dar yüzünde bir boğanın kurban edilmesi, en geniş yüzeyinde kılıç, kalkan, ok-kını ve kask gibi savaş silahları. En üstteki süse gelince, bir lotus motifi ve palmiye yaprakları betimlenmiş.

Odanın kuzey duvarı önünde sırayla, İmparator Germanicus (M.Ö.15 - M.S.19), İmparator Augustus portresi (M.Ö.31 - M.S.14) Augustus ve karısı Livia heykelleri (alınlarında haçlar görülen bu heykeller, erken Bizans çağına, bu heykellerin parçalandığı döneme tarihlenir), kıvırcık saçları arkaya taranmış bir kadın başı (M.Ö.20-10) ve İmparator Neron'un bir portresini(M.S.54-68) göreceksiniz.

Karşı tarafta, Konsül Stefanos heykeli'nin yanı başında, İmparator Commodus (M.S.180-192) ve İmparatoriçe Aquilia Severa (M.S.218-222)'nın büstleri, sonra, başının her iki tarafında yerleştirilmiş bronz sabitleme yerlerini yorumlayarak, aslında altın ya da gümüşten (şimdi kayıp olmuş) bir taç giydiği hükmüne varılacak, bir kadın başı. Nihayet, bu salonun bilinen son eseri, Anadolu'nun doğusunda Partlar'a karşı savaşan İmparator Marcus-Aurelius ve Luclus Verus'un (M.S.161-180) betimlendiği yüksek kabartmalardır. Bu kabartma, ilk baştaki sergilendiği yerden alınarak yerleştirildiği Selsüs Kütüphanesi önünde bulundu. Bu yüksek kabartmanın çoğu parçasının şimdi Viyana Müzesi'nde bulunmakta olduğunu hatırlatalım.

Yer: Turizm danışma karşısı, Park yanı

Tel: 0232-892-6010 / 0232-892-6011/ Çalışma saatleri: Salı-Pazar 8:30-18.00.

HERMES & ASKLEPIOS
Prytaneion ile Domitian Meydanı arasındaki kısa iniş rampasının (Kutsal Rampa) sonunda biri sağda biri solda olmak üzere iki figürlü iki kaide vardır.Bunlar M.S. 3. yy'a ait Asklepios ve Hermes kabartma figürleridir.
ASKLEPIOS ; Yılanlı asası ile Yunan söylencelerinde Apollon’un oğlu olarak geçer. Sağlık ve hekimlik tanrısıdır.Yunan mitolojisinde olduğu kadar Roma tarafında da çok benimsenmiştir.Asklepios daima elinde asasıyla dolaşırmış. Bu asa, hekim, hastalarına giderken ona destek olur; asasına yaslanan hekim ondan güç alır; yorulmadan hastadan hastaya koşarak şifa dağıtırmış. Asklepios'un yılanlı asası hekimliğin simgesidir ve tıp sembolüdür. Asklepios'un diğer simgeleri: Çam kozalakları, defne dalları, keçi ve köpekdir.Oldukça ilginç bir öyküsü vardır.Apollon, Teselya Kralı Phlegyas'ın kızı Koronis'e aşık olur,kız Apollon'dan hamile kalır.Ancak bir süre sonra Arkadya'dan gelen bir adamla (Iskhys), daha sevişir.Bu olayı izleyen bir kuzgun ya da karga durumu Apollon'a bildirir.Çok kızan Apollon onu diri diri yanmakla cezalandırır ( ya da O'nu kızkardeşi Artemis'e zehirli oklarla vurdurur). Koronis tam ölmek üzereyken Apollon onun karnındaki çocuğu kurtarır ve büyütmesi için Kentavris Kherion'a verir.Asklepios,doğanın içinde büyüyüp onun sırlarını öğrenir.Hatta ölüleri diriltebilecek kadar ustalaşır.Ancak Zeus doğal düzeni bozan ve kendi gücünü aşan Asklepios'dan çekinmeye başlar ve onu yıldırımlarıyla öldürür.Apollon'da bu olayı cezasız bırakmaz ve Zeus'a yıldırımı bağışlayan Kykloplar'ı öldürür.Asklepios'un cansız bedenini de gökyüzünde yıldızların arasına yerleştirir.

Asklepios'un tapınaklarına Asklepion denir.Buralar aynı zamanda ilk çağın hastaneleridir.En büyüğü ve en ünlüsü Bergama'da olanıdır...

HERMES
HERMES : Yunan mitolojisinde Zeus ve Maia'nın oğlu, Zeus'un habercisidir. Kabartmada,karşılıklı her ikisinde de bir keçinin boynuzlarından tutmuş gütmekte olan Tanrı olarak resmedilmiş.Üçayaklar ise içki içme törenlerindeki vazoları temsil etmekte. Tanrıların en kurnazı, en hızlısı olan üstün niteliklere sahip Hermes, efsaneye göre, daha bir günlükken ayağa kalkar, beşiğinden çıkar, kaplumbağa kabuğundan yaptığı bir liri çalıp ondan çıkan seslerle eğlenir. Bir gün ineklerini çaldığı için tanrı Apollon, onu Zeus'a götürür. Ama Hermes'in lirinden çıkan sesler Zeus ve Apollon'u büyülediği için Zeus, Hermes'i cezalandırmak yerine kanatlı başlık ve bir çift ayakkabı vererek onu tanrıların habercisi yapar. Haberci Hermes, ölülerin ruhlarını yer altına götürür, çobanlarla, yolunu şaşıran yolculara kılavuzluk eder, ama akıllı ve kurnaz olduğuiçin hırsızların, kumarbazların ve tüccarların da koruyucusu olur.

Hermes, mitolojiye göre liri, kavalı, notaları, astronomiyi, ölçü birimlerini ve sporu icat etmiştir. İo efsanesinde de Hermes, Zeus'un karısı Hera'nın kıskançlığı nedeniyle ineğe dönüştürdüğü rahibe İo'yu kurtaran kahramandır. İo'nun başında bekleyen 100 gözlü canavar Argos uyurken en fazla iki gözünü yumduğundan ona yanaşmak çok tehlikelidir. Ancak Hermes, tatlı tatlı çaldığı liri ile Argos'un gözlerinin tümünü kapamasını sağlar, kafasını kesip öldürür ve İo'yu kurtarır...
HERMES
NIKE-Siegesgöttin
SERAPIS TAPINAĞI : Agora’nın güneybatı köşesindeki merdivenli yol, Serapis Tapınağı’na ulaşır. Bir Mısır tanrısı olan, fakat zamanla Yunan ve Roma dünyasına giren Serapis kültü, Efes'te de yayılma sahası bulmuş ve adına bu tapınak inşa edilmiştir. İlk araştırmalar sırasında, Efes'in en abidevi eserlerinden birisi olan bu tapınağın, İmparator Cladius (M.S. 41-54) adına yapılmış olduğu sanılmıştı. Fakat mimari parçaların daha geç yüzyıllara (M.S. 2. y.y.) ve Mısır kültü ile ilgili bazı kitabe ve heykellerin bulunuşu buranın bir Serapis Tapınağı olduğunu ortaya çıkarmıştır.
SERAPIS-Detaylar
Ticaret Agorası’nın batı kapısı doğrultusunda, 24 m. genişliğinde ve 160 m. uzunluğunda bir çeşit stoa biçiminde uzantısı bulunmaktadır. Buradan Serapis Tapınağı’na ulaşılmaktadır. Tapınak üç yanı stoalar ile çevrili bir alanın güney kesimine bitişik, çevreye egemen durumda inşa edilmiştir. Cellanın üzeri taş tonozla örtülmüştür ve önünde 8 Korinth tarzı sütunlu bir portiko bulunmaktadır. 29 m. genişliğindeki cellayı örten ağır tonozu taşıyabilmek için duvarlar çok kalın yapılmıştır. Alt çapları 1,5 m., uzunlukları 14 m. olan monolith taşlardan oluşan sütunlar 57 ton ağırlığındadır.İki kanatlı kapı aralığı 6 m.dir. Yerde yatan üst yapı parçalarındaki derin oyulmuş mimari süsler, Antoninler Dönemi (M.S. 138-192) Barok stil özelliklerini göstermektedir. Yıkıntılar arasında Mısır granitinden yapılmış bir heykel parçasının bulunması, ayrıca ele geçen bir yazıtın da Serapis dinine girmiş olanlara sunulması nedeniyle, anıtsal ölçüleri ile göze çarpan bu yapının bir Serapis Tapınağı olduğu kabul edilmektedir. Hıristiyanlık Dönemi’nde Serapis Tapınağı bir kilise haline dönüştürülmüştür. Günümüzde, tapınağın doğu köşesinde bir baptisteriumun kalıntıları görülmektedir.Sütunlar ile arşitrav ve alınlığa ait parçaları da halen tapınak önünde görmek mümkündür. Antik çağlardaki büyük yer sarsıntılarının Serapis Tapınağı’na oldukça büyük zararlar verdiğini bugün görmekteyiz...
SERAPIS MABEDI
VIRGIN MARY
SISTERN & MERYEMANA
Meryem Ana Evi :Sarnıçtan sonra devam eden yolun sonunda, haç planlı ve kubbeli küçük bir kilise vardır. Meryemana’nın evi olarak bilinen yapı budur. 6. - 7. y.y.’a tarihlenen yapı temel seviyesinin biraz üzerine kadar yıkılmış durumda bulunmuş, sonradan onarılarak bugünkü görünümü verilmiştir. Antik duvarların yenilerden ayırt edilmesi için ikisi arasına kırmızı renk boya ile bir çizgi çekilmiştir. İki tarafında kapı benzeri nişler bulunan kemerli girişten sonra tonozlu sahanlığa geçilir. Apsisteki Meryemana heykeli yüzyıl kadar önce buraya konmuştur. Önünde gri rengiyle taban mermerlerinden ayırt edilen kısım, ocağın bulunduğu yer olarak saptanmıştır. Kazılar sırasında burada bulunan kömürler ve ev temellerinin bir bölümü 1. y.y.’a tarihlenmiştir. Meryemana, Müslümanlarca da kutsal sayıldığı için bu odada namaz kılınır. Duvarlarda görülen yazılar, Kuran’da geçen Meryemana ile ilgili surelerin tercümeleridir. Bir dolap içinde de isteyenlerin sureleri daha etraflı okuyabilmeleri için çeşitli dillerde Kuran’lar bulunmaktadır.
MERYEMANA
St. John İncili’ne göre, İsa ölmeden önce, “Kadın, işte oğlun” diyerek St. John’ı ve St. John’a da “İşte anan” diyerek Meryemana’yı göstermiştir. İsa’nın ölümünden 4 ya da 6 yıl sonra St. John’ın Meryemana’yı beraberinde Efes’e getirdiği, kısa bir süre Konsül Kilisesi’nin (Meryem Kilisesi) bugün bir bölümünün altında kalan bir yapıda konakladıkları, 431 yılı notlarında belirtilmektedir. Daha sonra St. John, Meryemana’yı önceden hazırlattığı Bülbül Dağı’ndaki eve götürmüştür. Meryemana’nın hayatının son günlerini geçirdiği evin yeri zaman içinde unutulmuş ve bir harabe haline gelmiştir. Buna karşın Orta Çağ’dan az sonra evin bulunduğu yer sık sık gündeme gelmiş fakat tartışmalarda bir sonuca varılamamıştır.
PANO-MERYEMANA
1878 yılında Clementi Brentado tarafından “Meryemana’nın Hayatı” adı altında Fransızca olarak yayınlanan, Alman Katherina Emmerich’in açıklamaları evin yeri konusunda yeni bir canlılık getirir. 1891 yılında İzmir Koleji müdürü olan Lazarist rahip Eugene Poulin, bu dindar rahibin anlattıklarının ne derece doğru olduğunu anlamak amacıyla rahip Yung başkanlığında bir grubu araştırmakla görevlendirdi. Grup Efes’in güneyindeki dağlarda uzun süre dolaşarak araştırma yaptı. Sonunda Meryemana Evi olarak bilinen Panaya Kapulu’ daki evi buldular. Hayatı boyunca hiç bir zaman bulunduğu kentten ayrılmamış olan Katherina Emmerich’in (1774-1824) açıklamalarıyla anlattığı yer Panaya Kapulu’na aynen uyuyordu. Eugene Poulin, bu olaydan sonra, yeri hızla tanıtmak amacını güderek bir dizi eser yayınladı. Olay bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Gelen din araştırmacılarının çoğu bu görüşü benimsediler. İzmir Başpiskoposu Monsenyör Timoni, konuyu araştırdıktan sonra 1892 yılında, burada din törenlerinin yapılmasına izin verdi. Papa 23. Jean 1961 yılında Meryemana Evi üzerine az çok yapılmakta olan tartışmaları durdurdu ve burasını kesin olarak Hac Yeri ilan etti. 1967 yılında Papa 6. Paul ve 1979 yılında Papa 2. Jean Paul, Meryemana Evi’ni gezerek buraya verdikleri önemi belirttiler.
ÇEŞMELER ve DILEK YERI
Meryemana Evi'nin alt kesiminde akan kaynak sularının şifalı olduğuna inanılır. Bu kısımda ziyaretçilerin dilek dileyip çaput bağladıkları duvar panosu oluşturmuş dilek ağaçları dikkat çeker.
MERYEM ANA -GOOGLE
HADRIAN-GATE

MERMER CADDE :

Ephesos Artemis Tapınağı’ndan başlayan önce Vedius Gymnasionu’nu ve stadiumu geçerek tiyatronun batısı ile agoranın doğusundan ilerleyen ve kütüphanenin önünden doğuya kıvrılarak Devlet Agora’sına çıkan, arkasından da Magnesia Kapısı’ndan itibaren kuzeye yönelip tekrar Artemis Tapınağı’na varan kutsal bir yol bulunuyordu. Bu Kutsal Yol, Celsus Kütüphanesi ile Büyük Tiyatro arasında “Mermer Cadde” adını alır. Büyük ve düzgün mermer bloklarla kaplı cadde M.S. 5. Yüzyılda yeniden yapılmıştır. Altından geçen kanalizasyon sistemi denize kadar uzanır.

Caddenin doğusunda, Geç Roma Dönemi’ne ait bir stoanın kalıntıları bulunur.Batı kıyısı cadde yüzeyinden iki metre yükseltilerek imparator Neron Dönemi’nde (M.S. 54-68) üzeri kapalı bir stoa durumuna getirilmiştir. Cadde seviyesinden yüksekte olan portikoya Ticaret Agorasının ikinci katı açılır. Caddenin stoa tarafındaki dar yaya kaldırımı üzerinde, Aşk Evi’nin reklamı esprisi yapılan Bizans Dönemi’ne ait yazıtlı bir kadın başı, yanında sol ayak ve kalp olduğu söylenen figürler vardır. Caddenin bu kıyısında bulunan gladyatör kabartmaları, kentin değişik yerlerinden toplanarak burada sergilenmiştir. İlkçağ’da cadde tabanının onarılmış bölümlerinde, Roma Dönemi arabalarının 10-15 cm.’ ye varan tekerlek izleri görülebilir.

HADRIAN KAPISI
HADRIAN KAPISI : M.S. 113 / 118 lere tarihlenir.Domisyan’a da adanmış olabilir.Hadrian Kapısı Kuretler Caddesi’yle Mermer Cadde’nin kesiştiği kavşakta bulunmaktadır. Dört sıra ikili sütundan oluşan ve üç girişi bulunan kapının daha geniş olan merkezdeki girişi bir kemerle yayılmıştı. Diğer iki yan girişlerin üzeri arşitravla örtülü vaziyettedir. Yapının üst sınırı üçgen alınlıkla bitiyordu. Restorasyonu bittikten sonra bu bölüm de ziyarete açılacaktır...
CELSUS-LIBRARY
CELSUS KÜTÜPHANESI : Onarımına arkeolog W. M. Strocka ve yüksek mimar F. Hueber tarafından 1970 yılında başlanılmış ve 1978 yılında tamamlanmıştır. Merdiven korkuluklarındaki yazıtlardan anlaşıldığına göre M.S. 110 yılında konsül olan Gaius Julius Aquila kütüphaneyi babası Gaius Celsus Polemaeanos heroonu olarak Romalı mimar Vitruoya’ya inşa ettirmiş ve yapının bakımı ve kitap alımı için 25000 dinar miras bırakmıştır. Aquila’nın varisleri eseri tamamlamışlardır (yaklaşık M.S. 135).
CELSUS KÜTÜPHANESI
Imparator Hadrian Dönemi özelliklerini yansıtan bina, 21 m. genişliğinde dokuz basamaklı bir merdivenle çıkılan bir platform üzerinde yükselmektedir. Celsus Kütüphanesi iki yanındaki yapılardan daha sonra yapıldığı için araya sıkıştırılmıştır. Bu nedenle istenilen anıtsal görünüm, perspektif yanıltmalarıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun için sütunların oturduğu podium yay şeklinde yani ortası (12 cm) yüksek, kenarları daha alçak olarak düzenlenmiştir. Kenarlardaki sütun, başlık ve kiriş gibi yapı elemanları ortadakilerden daha küçük yapılarak, bunların daha uzakta bulundukları izlenimi verilmek istenmiştir. Aynı amaçla üst kattaki sütunlar alttakilerden daha küçük olup böylece yapının olduğundan daha geniş algılanması gerçekleştirilmiştir.Yapının en çok cephesine özen gösterilmiştir. Cephe iki katlıdır.
CELSUS KITAPLIĞI Alt katta ikişerli olarak planlanan Korint başlıklı sütunlar arasında içeriye geçit veren zengin çerçeveli üç kapı vardır. Ortadaki kapı daha geniş ve yüksektir. Kapılar arasındaki nişlerde görülen heykeller kopyadır. Orijinalleri bugün Viyana Müzesinde bulunmaktadır. Heykeller, kaidelerindeki yazıtlarda Celsus’un ”bilge”(Sophia), ”erdem”(Arete), ”zeka”(Ennoia), ve “ilim” ini(Episteme) sembolize etmektedir. Üst kattaki sütunlar sıra ile üçgen ve yarım yuvarlak olan alınlıkları taşırlar. Her alınlığın altında bir pencere olmak üzere ikinci katta da aşağıdakilerle aynı eksende üç pencere yer almaktadır.
BILGE-ILIM-ZEKA-ERDEM
Kütüphanenin içi 10.92 X 16.72 m. ölçülerinde olup dekoratif mermerle kaplıdır. Batı duvarında Celsus’un üzerine rastlayan bölüm apsidaldir. Kütüphane kazıları sırasında bulunan ve halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bir heykelin Celsus’a ya da oğluna ait olduğu ve bu yarım yuvarlak apsidal niş içinde bulunduğu kabul edilir. Yan duvarlarda kitap rulolarının saklandığı nişler sıralanmıştır. Aynı nişler duvarın üst kısmında da görülür. Bu nişlerde 12.000 Parşomen kitap ruloları bulunduğu bilinmektedir. Bu kitaplık kendi döneminde dünyanın sayılı bilim adamını ve düşünürünü yetiştirmiştir. Kütüphanenin iç kısmının iki katlı olmayıp, ikinci katın olması gereken yükseklikte bulunan nişlerin önünde korkuluklu bir balkonun bulunduğu halen görülen kalıntılardan anlaşılmaktadır. Nişlerin bulunduğu duvarların arkası rutubete karşı boş tutulmuştur. Bunlardan sağdaki Celsus’un mezar odasına dek uzanır. Celsus, kütüphane içindeki apsidal duvarın altındaki mezar odasında bulunan lahitte gömülüdür. Lahit kaliteli bir mermerden yapılmış olup üzeri kabartma olarak; girlant, Eros, Nike ve rozetler ile süslüdür. 1904 yılındaki kazı çalışmaları sırasında lahit kapağı açılmış ve iskeletin ikinci bir kurşun lahitte bulunduğu görülmüştür.
SELSÜS KÜTÜPHANESİ M.S. 262 yılında Goth saldırıları sırasında, kütüphanenin iç bölümü tamamen yanmış, ancak cephesi bu yangından fazla etkilenmemiştir. M.S. 4. y.y. sonunda cephe Efes’teki diğer bazı yapılarla birlikte onarılmış ve önündeki merdivenlere bitişik durumda küçük bir çeşme yapılmıştır.Kütüphanenin kazısı sırasında, öndeki çeşme havuzunun içinde, merdivenlerin önünde bulunan ve Markus Aurelius ile Lucius Verus’un Partlar üzerindeki zaferi anısına dikilmiş bir anıta ait büyük kabartmalar, günümüzde Viyana Müzesi’nde korunmaktadır.
Kütüphaneye inen merdivenli yolla, sunağın ve kitaplığın merdivenleriyle buraya bir Auditerium görünümü kazandırılmıştır. Meydanın ortasına harç ve moloz taşlarla özenmeksizin yapılan duvar ve kapı geçidi, Efes’in nüfusunun oldukça azaldığı dönemdeki (M.S. 6.- 7. y.y.) kent duvarı ve batıya açılan kent yapısıdır. M.S. 10. y.y. dolayında olan bir depremle cephe de yıkılmıştır. Meydanın bir kenarında görülen lahit, 1968 yılında Efes Müzesi’nin bir kazısı sırasında soyulmuş durumda bulunmuştur. Üzerindeki yazıttan da anlaşılacağı gibi lahit, Tiberius Claudius Flavianus Dionysos’a aittir ve M.S. 2. y.y.’a tarihlenir.
CELSUS KÜTÜPHANESI
MEMNIUS MONUMENT

MEMMIUS ANITI ;

Geç Hellenistik Döneme ait bu anıt Domitian Meydanı'nın kuzey tarafında Kuretler Caddesi'nin başlangıcında bulunmaktadır. Diktatör Sulla’nın torunu Memmius, tarafından 1. yüzyılda Augustus döneminde inşa edilmiştir. Bugünkü bloklar üzerinde kendisinin, babası Caius Memmius’un ve büyükbabası diktatöt Sulla’nın figürlerini görebilirsiniz. Diktatör Sulla Romalılar için bir Kahramandı Efes’de.Şehir, Karadeniz kıyısındaki Pontus İmparatoru,”Asya Asyalılarındır” ünlü sloganının sahibi, 80 bin Romalı öldürmüş Mithridat’ın boyunduruğunda ağır vergilerden bıkmış ,bir mucize bekliyordu.3 yıl içerisinde Sulla komutasındaki Roma ordusu Mitridat’ı yendi ve güvenlik sağlandı.İşte bu anıt M.Ö. 87 de Sulla’nın hatırasına torunu tarafından dikildi. Yapı, dört yüzünde de, içerisinde figürleri barındıran nişler bulunan birbirine bağlı kemerlerle oluşmuş konik çatılı kule benzeri bir anıttı.
MEMMIUS ANITI
Memmius Anıtı’nın kuzeybatısındaki, Kuratler Caddesi’ne bakan bitişik yapı, bir yazıta göre hydreon yani çeşmedir. Dik dörtgen havuzu bulunan bu çeşme M.S.3.4.yy lara aittir. Bizi bu yapının tarihi hakkında aydınlatan dört Romen imparator ; Diokletien, Maximien, Constance Chlore ve Galer’in (M.S. 293-305) heykelleri havuzun önündeki kaideler üzerinde yükseliyordu.Aynı heykeller az ilerde Efes’in en ilgi çekici anıtlarından biri olan Hadrian Mabedi’nin önünde de yer alıyorlardı.
HYDREON-ÇEŞME
EPHESUS MUSEUM

SELÇUK - EFES ARKEOLOJI MÜZESI

Sadece yerel nesnelerin sergilendiği Selçuk - Efes Müzesi sahip olduğu eserler açısından Avrupa'nın en büyük ve en zengin müzesidir.

TERAS EVLER BULUNTULARI SALONU

Efes örenyerindeki arkeolojik kazılarda son otuz yıldır yapılan araştırmalar bir semte özellikle kentin elit kısmının oturduğu Roma şehir merkezine odaklanmıştır. Bu yerleşim bölgesi Kuretler Caddesi’nin güneyinde uzanıyor ve düz çatılı evleri Pion dağının eteklerinde yükseliyordu. Bu evler eski zamanlarda çok yaygın kullanılan bir plana göre, yani merkezi bir avlu etrafında düzenlenmiş çeşitli oturma alanlarından oluşan peristile planlı inşa edilmiş. Odaların çoğu mozaik ve duvar resimlerince zengin bir süslemeye sahiptir. Kazılar bu evlerin en eski M.S. I. yy da inşa edildiğini ve kesintisiz 7. yy a kadar iskân edilmiş olduğunu gösteriyor; bu uzun süre zarfında deprem ve yangınlar yüzünden defalarca tahrip olmalarına rağmen her seferinde onarılıp yeniden kullanılmışlar.

Evlerin kazılarında bulunan esas nesneler genelde ev mobilyaları ve heykelciklerden oluşmaktadır. 1978 yılına kadar, bütün bu aramalar sırasında bulunanlar, fresk ve mozaikleri dahil, müzeye alınmıştı, ancak bu tarihten beri buluntuları bulunduğu yerinde bırakılmak için çalışılıyor.

İlk salon tamamen evlerin yıkıntılarında bulunan nesnelere ayrılmış; bazılarının kopyaları yapılmış ve evlerde tekrar yerleştirilmiştir. Solda üzerinde bronz objelerin sergilendiği ilk vitrini görürsünüz. Bunlardan biri beşinci yüzyıldan kalma büyük bir Oenochoé; ziyafetler de şarap dökmek için kullanılan bir nevi sürahi. Bu obje son zamanlarda garip aksilikler yaşadı: 1972 yılında çalındı ve yasadışı yollardan İsviçre'ye ihraç edildi, daha sonra sergi için ABD'ye Metropolitan Müzesi'ne gönderildi, ancak orada tanınıp farkedildi ve sahibi-müzeye geri döndü. Elinde mızrak tutan, oturmuş, sakallı bir adam heykelciği temsili bir Serapis’dir; Mısır İskenderiye kentinin ana tanrısı. M.S. II. yy’dan kalma bu heykelin Efes'teki varlığı bize sürpriz olmamalı çünkü antik çağda bu iki büyük liman arasında çok yakın ticari ilişkiler vardı ve Mısır'dan Efes'e çok sayıda sanat eserleri geliyordu.

Bu ilk vitrinin yanında başı ve sembolü olan asası kayıp olmasına rağmen ince bir işçiliğin görüldüğü mermer Asklepios heykeli bulunur. M.S. I. yy a tarihlenen bu heykelin özelliği, yontulmuş Asklepios olarak Efes'te bulunan tek örnek olmasıdır.

Asklepios heykelinin yanı başındaki köşede İmparator Tiberius ve annesi Livia'yı temsil eden iki büstün arasına yerleştirilmiş bir bronz yılan görülebilir. Her üçü de M.S. I.yy.ın ortalarına tarihlenir. Tiberius İmparator Augustus'un evlatlık oğlu, Livia eşi yılan ise evin koruyucu sembolüdür. Kendi üzerine kıvrılmış ve saldırmaya hazır vaziyette gösterilmiş. Pulları üzerinde hala yaldız izleri farkedilir. Yanında bulunan mermer dikdörtgen blok bir anıt taşıdır. Ön tarafı üç sıra yaprakla örülmüş altı adet taç ile süslenmiştir.

Bu stelin yanında bir Athena heykeline ait devasa bir baş görülür. Kaskının altında saçları, uzun lüleler halinde boynundan aşağı inmekte olan tanrıça dosdoğru öne bakmaktadır. Alnında ve kulak loblarindaki görülebilir delikler aslında heykelin mücevher bir kolye takmış olduğunu göstermektedir. Athena başının yanında bir dizi küçük nesnelerin sergilendiği büyük bir vitrin yeleştirilmiştir. Aralarında bir mücevher kutusu dikkat çeker. Bu vitrinde görülebilen kandiller antika lamba şekillerinin çeşitliliği hakkında geniş bir fikir veriyor; bunlardan biri sandalet giymiş ayak şeklinde, bir diğeri fil görünümünde; ötekilerse daha geleneksel. Mısır tanrısı Serapis figürüyle süslenmiş iki lambayı destekleyen bir şamdan tasarısını da unutmayalım. Yine aynı vitrinde fildişinden yapılmış nesneler bulunmakta: Afrodit figürü, bir saç tokasını, hayvan başları da bıçak saplarını süslemek için kullanılmış olmalı. Diğer fildişi ürünler merhem hazırlamak için kullanılan iğne ve kaşıklardır. Ayrıca çocuklar için oyuncak görevi yapmış küçük horoz vs gibi pişmiş-toprak figürleri atlamamak gerekiyor; bunlardan biri tekerlek ile donatılmış ve bir ip yardımıyla çekilecek şekilde tasarlanmış. Bir flüt kartal kanadı şeklinde yapılmış. Yine bu vitrin antik dönemin sonuna tarihlenen renkli cam bilezikler içerir. Genel olarak bu cam bilezikler çocuklar için tasarlanmıştı, büyüklerse daha değerli malzemelerden yapılmış bilezikler takıyorlardı. Salonun ortasında, bir önceki vitrinin hemen yanında sergilenen Yunus Süren Erosu temsil eden bronz heykelcik salonda sergilenen en güzel parçalardan biridir. Bu heykelin muhtemelen bir havuza ana dekoratif unsur olarak bir su fıskıyesi (su yunusun gözünden çıkıyordu) görevi yaptığı şüphesiz. Yunus dalgaların üzerinden atlıyor ve Eros bir eliyle sırt yüzgecinden tutarak mutlu bir şekilde onu sürüyor. Bu hayat ve hareket dolu heykel M.S. II. yy a tarihlenir ve Efes'te mermer birçok kopyalarıyla tanınır.

Salonun girişine gelirsek, sağda rastlayacağımız ilk vitrin bir Artemis heykeli barındırır. Bu çalışma sadece M.S. II. yy'a aittir ama, 'Arkaik Artemis' diye adlandırılır, çünkü sahip olduğu tarihten daha çok, arkaik devir yontularını andırır. Orjinalinde tanrıça bir elinde yay ve diğerinde bir ok tutması gerekirdi, ama ok gibi yay da tamamen kırık ve kayıp. Bu, sağ bileğinde gördüğümüz onarım izleri ile birleştiğinde, antik çağlarda heykelin tahrip edilmiş ve sonra onarılmış olduğunu gösterir.

Bir sonraki vitrinde muhteşem bir cam plato sergilenmiş. Bu obje M.S. II. yy Roma dönemi cam sanatının en güzel örneklerinden biridir. Bir meyve kâsesi gibi ayarlanmış bu plato pek çok parçaya ayrılmış halde bulunmuş, eksik parçaların yerine aynı renk polyester eklenerek tekrar yapıştırılmış.

Aynı sırada eski Efes evlerinde sık kullanılan mobilyaya örnek bir portatif bronz masa görülür. Masa platosunu desteklenen tripod masayı alçak veya yüksek ya da geniş veya dar ayarlanabilecek şekilde düzenlenmiş. Aynı vitrinde şüphesiz I.yy a ait, kentin önemli bir kişisine ait bir onur şilti (etandar) bulunur.

Gene aynı salonun doğu duvarında, Efes Müzesi’nin en ünlü eserlerinden ikisini hayranlıkla seyretmeyi kaçırmayalım: biri mermer biri pişmiş topraktan yapılmış iki Priapus heykelciği. Priapus bereketi sembolüze eden bir tanrıydı. Mermerden olanın başı yok, buna karşılık etkileyici bir erkeklik organı ile donatılmış. Gerçekten, devasa penisi meyveyle dolu ağır bir tepsi tutar. Diğer priapic heykelciğe gelince bu, pişmiş topraktan bir tanrı, yenidoğan erkek çocuklarının ve uykunun koruyucusu olarak bilinen mitolojik Mısır karakteri olan Bes heykelciği. Tam bir karikatürize örneği bu figurin, kendi boyu kadar bir erkeklik organına sahip. Başının üst kısmında, bir ip yardımıyla figürünü duvara asmaya yarayan, şimdi kırılmış, askı yerinin izleri görülüyor.

Aynı tarafta, kahverengi mermerden oyulmuş bir Atys başını (Tanrıça Kybele'nin rahiplerinden biri) görebileceğiniz büyükçe bir vitrin bulunuyor. M.S. II. yy dan kalma bu kaliteli çalışmanın başının sol tarafı ve frik başlığının ön kısmı eksik.

Aynı vitrinde, Augustus'ün, kızı Julia ve Agrippa'dan doğan torunu Gaius Caesar'ın küçük bir büstünü görüyoruz. Bir çocuk görünümünde temsil edilmiş ve portresi Augustus zamanının sanat özelliklerini yansıtıyor.

Başı beyaz mermer, gövdesi sarı lekeli oniksden, diğer bir küçük büst ise II. yy a ait bir imparatora ait. Aslında büstün başının bir şekilde çıkarılabilir olması bize sürpriz olmamalı çünkü antik Romada, başsız heykelleri seri üretmek sonra ona müşterilerin taleplerine göre yontulmuş bir baş uyarlamak oldukça sık baş vurulan pratik bir yöntemdi; örneğin imparator ölürse yahut bir rakibi tarafından tahttan indirilirse sadece eski başı yenisininkiyle değiştirivermek yeni heykel yontmaktan daha ucuz ve daha kolaydı! Yine aynı vitrinde M.S. II. yy'a ait ince bir işçilikle kahverengi lekeli mermere oyulmuş muhtemelen bir prens portresi olan büstü göreceksiniz. Aynı vitrinde II. yy' a ait bir beyaz mermer büst şarap tanrısı Dionysos'u temsil ediyor. Tanrının saçı bir sarmaşık taç ile korunmuş. Fildişinden oyulmuş küçük siyah baş, bu rengi, bulunduğu evdeki yangın sonrasında almış. Bir heykelin gövdesi üzerine oturtmaya yarayan deliği boynunun altında ferkedeceksiniz.

EFES MUZESI

Yanda bulunan mermer heykelin kararmasının nedeni de gene bir yangın. Bu, antik sanatın klasiği, elinde bir rulo papirüsle süslü bir koltukta oturan resmi bir görevliyi temsil ediyor. Yan tarafta Mısır tanrıça ve tanrılarını temsil eden, siyah yahut koyu yeşil taştan çeşitli heykelcikler sergilenmiş. Hemen hemen hepsi M.Ö. VI. ya da VII. yüzyıllara ait. Bu odada sergilenmekte olan nadir parçalar arasında bronz Mısırlı rahib heykelciğini de saymamız gerekir. M.Ö. VI. yüzyıla ait bu heykel Mısır heykel sanatının geleneksel standartlarına tamaman uyuyor: Rahip kolları vücuduna yapışık, bir bacağı ileride, büyük bir ciddiyet içinde temsil edilmiş; omuzunda, üzerinde hiyeroglif yazılar bulunan bir leopar derisi; boynunda, rahip fonksiyonunu gösteren inek kafataslı bir kolye taşıyor. Salonun batısındaki duvarda küçük nesnelere ayrılmış bir vitrin bulunuyor, en ilgiçekicileri vitrinin ortasına yerleştirilmiş: bunlar M.Ö. V.yy'a ait minyatür biblolar(kore), yüzleri çok idealize ve omuzdan tutturulan ince peplos giysili Helen genç kızları. Vitrinin diğer küçük objeleri M.S. I. yy'dan III. yy'a kadar tarihleniyor. Vitrinin yanındaki bronz büst bir filozof portresidir. Yarı yatık vaziyette, kolu bir amforaya dayanmış küçük mermer karakter heykeli şehrin güney-doğusuna kurulmuş bir su kemeri vasıtasıyla Efes'e su temin eden nehiri canlandıran, yerel tanrı, Marnas'ı temsil ediyor. Bu heykel şehir su dağıtım havuzunun bir dekoratif unsuru: su anforanın ağzından akıyordu.

Vitrinlerin orta sırasında bir Mısırlı rahip heykeli yanında çocuk olarak tasvir edilmiş bir Eros başı görülür; Ünlü Yunanlı heykeltraş Lysippus'un 'yay tutan Eros' adlı ederinin bir Roma kopyasıdır. Sanatçının ustalığını ortaya koyan bu güzel baş, Efes Müzesi'nin en güzel mücevherlerinde birisidir. Eros'un başının arkasındaki duvar dibi, üzerinde diğer heykellerin sergilendiği kaidelere ayrılmış. Bunlardan birincisi M.S. II. yy'a ait 'tavşan Eros' diye adlandırılan eserdir. Elindeki bir tavşanı, ayaklarının dibindeki, onu ağzıyla tutmak için boynunu uzatmış bir köpeğe kaptırmadan tutan, Kanatlı Eros. Bugün köpeğin sadece arka kısmı kalmış, vücudunun geri kalanı kaybolmuş.

Aynı sıradaki eski ince yüzü bir deri bir kemik yaşlı adam portresi, M.Ö. 342 – 292 yıllarında yaşamış ünlü komik şair Menander'indir. Bu büst yunan orjinalinin geç bir roma kopyasıdır. Onun yanıbaşında bir Socrates başı sergileniyor. Ünlü filozof, açık alınlı ama bol saç ve sakallı, yaşlı bir adam olarak tasvir edilmiş. Kazı sırasında bu baş bulunduğunda burunu kayıptı; daha sonra Sokrates'in görünümü tanımlanarak o na yeniden satir Silenus'un burnuna benzer bir burun yapılmıştır.

Salonun çıkış tarafında, dar bir duvar çıkıntısına, bir Efes evinin bir köşesi tamaman buraya taşınarak sergilenmiş. Duvarın ortasında kemerli bir niş içerisinde avcı Artemis heykeli bulunmakta. Bu, orjinali M.Ö.IV.yy'a ait eserin M.S.I. yy da yapılmış bir kopyası. Yandaki kızmızının hakim olduğu fresk filozof Sokrates'i temsil etmekte: adı başının üstüne Yunan harfleriyle yazılmış. Bu fresk M.S. I.yy'a ait. Freskin bir benzeri de teras Evler'in bir duvarında bulundu. Bunlar ünlü flizofun ender portrelerinden ikisidir.

Aynı duvarda az öncekiyle aynı zamanda bulunan diğer freskler sergilenmekte. Bunlardan biri, alkollü içki dolu bardaklar sunan hizmetçi ile panterlerin eşliğinde Eros ve bir tahtta oturan bolluk ve bereket tanrıçası Demeter’i temsil ediyor. Bu duvarın ön kısmında, bir havuzda günlük eşyalar sergilenmiş: bir amfora, bir çark, deniz dibinde balıkları canlı tutmak için kullanılan gövdesi delikli başka bir amfora.

Efes teras evlerde kullanılan masalar günümüzünkülerden, daha uzun boylu ayakları ve ağır dekorlarıyla farklıdırlar. Misafirlere yemek sunumu genelde evin ana odasında olurdu; konuklar sedirler üzerinde uzanmış pozisyonda yemeklerini yerlerdi. Masa ayakları daha çok heykel olarak düzenlenmiş, öyle ki bu şekilleriyle masanın üst kısmı görülemiyor. Buna Örnek, duvarın önündeki Dionysos heykelini andıran ayağı gösterebiliriz.

EPHESUS MUSEUM

Anıt Çeşmeler Salonu

Antik dönemde, çeşmeler (nimfeler) kentsel planlamada önemli rol oynamış. Genel olarak zengin insanlar tarafından inşa edilmiş ve dikkat çekici yerlere yerleştirilmiş; dekorlarını sütun ve heykeller oluşturur ve ön kısımlarında bir ya da daha fazla havuzu bulunurdu. Çeşmeler salonuna girildiğinde, salonun sağında ilk olarak görülenen eser klasik dönemin özelliğini yansıtan bir Zeus başı, tabi ki Roma (M.S. I. yy'a tarihleniyor).

Salonun ortasındaki iri heykel 'Dinlenen Savaşçı' dır. Elinde kılıcı, kalkanı üzerine yarı uzanmış vaziyettedir. Orjinalinde bu heykel bir anıtsal çeşmenin üçgen alınlığında bulunuyordu.

Salonun sol köşesinde, bir niş içerisinde ‘Polyphem Grubu’ heykeli görülür ki orijinalinde önce Augustus(Isis) Mabedinin alınlığına ama daha sonra da Pollio çeşmesinin havuzu kenarına yerleştirilmişti. Grubun ortasında ‘Polyphem kyklopu’ (Dev) dizlerinin üzerinde yeni öldürdüğü bir adamın cesedinden bir parça tutmakta, önünde cesetler bulunmakta; bir tarafında Ulysses ve arkadaşları ona şarap getirmekteyseler de, öbür tarafında onlar kyklop'un gözüne bir kazık saplamanın hazırlığı içindeler. Bu çalışma I. yy'a aittir.

Polyphemus grubun önünde, Trajan Çeşmesi heykelleri bulunmaktadır. İlki bir ağacın dalına yaslanmış, başı öne eğik çıplak bir genç adam görünümünde resmedilmiş Dionysos'u temsil eder; önünde bir kafes ve yanında uykuya dalmış bir satyr bulunmakta. Duvarın önüne yan yana dizilmiş diğer heykeller ise, Dionysos’u ve imparatorluk ailesi üyelerini temsil ediyor. Duvara yerleştirilmiş bir çizim, heykellerin Trajan çeşmesi'ndeki yerleşim yerlerini gösteriyor. Androcles ile köpeği(ki büyük bir kısmı eksik) ve göbeği üzerinde bir deniz kabuklusuyla, yarı çıplak, Afrodit. Salonun son kısmında, Laecanius Bassus ('Su Sarayı' diye de bilinir) çeşmesi'nden getirilen heykelleri görebilirsiniz. Sağdaki, Poseidon'un oğullarından, bir deniz yılanı şeklinde kuyruğu olan, Triton'dur. Ayrıca giysilerinin şeffaflığından beden hatları farkedilen su perileri (nimfeler) yer almakta. Duvarın önündeki sakallı ve kasklı asker başı, M.Ö. V.yy orijinalinin bir roma kopyasıdır. Diğer başlar idealize edilmiş baş ya da portrelerdir.

EPHESUS MUSEUM

Son Keşifler Salonu

Çeşmeler salonundan sonra yakın zamanda bulunan nesnelerin sergilendiği salona geçilmektedir. Girişte sağda duvar vitrininde küçük Bizans objeleri sunuluyor. Bronz haçlar ve haç şeklinde kalıntılar vitrinin beyaz duvarına asılmış; tarihleri VI. ile XII. yy lar arasına rastlıyor ve arasından bazıları 'çarmıhda İsa' yı ya da azizleri temsil ediyor. Vitrinin alt kısmında, X-XII yy'a ait bir seri sırlı kase bulunuyor; bunlar krem renkli ve ortalarına 'Sgraffito' tekniğiyle oluşturulmuş bir kuş betimlenmiş. (bu teknik, yüzey tabakasının, bir renkli desen oluşturacak şekilde aşındırılması tekniğidir). Sabuntaşına oyulmuş 'Ikonlar'çok iyi hazırlanmış ve çoğunluğu X uncu yy'dan sonrakilere benziyor; piskoposları temsil ediyorlar. Birincisi İsa ve Meryem'i, diğeri tek Meryem'i gösteren iki küçük dörtgen pano bir kutsal emanet kutusuna ait. Aynı kutudan iki oyma gümüş tabak da vitrinin duvarına asılılar. Güzelliğiyle ilgi çeken bir başka obje, koyu yeşil taş madalyon; bir yüzünde Mikail,kanatlı, bir elinde baston diğerinde bir kitap; öbür yüzünde yedi uzun kulaklı ve iri hayvan başlarının (??) çevrelediği bir insan başı. Her iki tarafında da yazıtlar var.

Bu ilk vitrinden sonra, kazılarda bulunan bir dizi sikkenin sergilendiği vitrin geliyor. Duvarlarda paranın basımını anlatan çizimler ve iki efes sikkesinin açılımı var. Biri, arı (Efes'in sembolü) ve Efes adının grekçe ilk iki harfi, diğeri ise, 'Diana Ephesia' yazısıyla çevrili bir Artemis figürü. Bir niş içerisine yerleştirilmiş diğer bir vitrinde, Efes limanının batı ucundaki Gümrük binasında keşfedilen, küçük bir lahite benzer, VIII. yy'a ait bir kutsal emanet Kutusu görebilirsiniz. İkinci nişde, pişmiş topraktan şarap kapları ( M.Ö. VI-II yy.) Bunlardan birinin içindeki kurumuş şarap tortusu bir amforanın dibinde bulundu.

Üçüncü niş içinde, dört loblu rozet planlı bir vaftiz küveti göreceksiniz. Dış yüzünün biraz pürüzlü olması aslında küvetin toprağa gömülü bulunduğunu kanıtlamakta, küvetin kenarındaki grekçe ithaf yazıtı yapımının XII. yy olduğunu düşündürüyor.

Aynı sırada dördüncü vitrinde, iki Eros heykeli farkedeceksiniz. Ayaktaki Eros çıplak duruyor ve sol elinde bir maske tutuyor; sağ kolu kaybolmuş, ancak muhtemelen, sağ eliyle ayaklarının dibinde bulunan bir kertenkeleyi kuyruğundan yakalıyordu. Bu sanat eseri bir havuza musluk görevi görüyordu: Su maskenin ağzından akıyordu. Havuzlarda kullanılan bu tip dekorasyon 'Teras Evler' olarak bilinen alanda çok yaygındı; günümüzde hala kullanılmaktadır.

EPHESUS MUSEUM

Dizinin en son vitrini midye kabuklarına ayrılmış. Üst bölümde, şarap içmek için kullanılan antik vazolar olan 'skyphos'ların nasıl süslendiği uygulamalı olarak açıklanıyor. Alt bölümde, kandiller, midye kabukları ve onların izleri görülüyor. Sağda görülen, sabuntaşı ve pişmiş kilden yapılmış kalıplar (matris), metal dökümü için kullanılıyordu. Tiyatronun kazısında bulunan antik karakter maskeleri girişte sol duvarda asılı. Üstteki şema bunların tiyatronun hangi bölümünün dekorasyonunda kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca resimde ellerinde maskelerini tutan aktörler de resmedilmiş, açıktır ki bu, tiyatro oyununda maskelerin neye yaradığını daha iyi anlatmak için.

Efes Müzesi'nin en zengin koleksiyonunu yağ kandilleri kolleksiyonudur çünkü kazılarda, özellikle Yedi Uyurlar Mağarası'nda büyük miktarda bulunmuştur. Antik çağlarda, Efes'in çok çeşitli ve yüksek kalitede yağ lambalarının üretim ve satımında önemli bir merkez olduğunu biliyoruz. Başka yerlerde olduğu gibi, lambalar atölyelerde kalıplar kullanılarak seri halde üretilmiştir. Yağ lâmbalarının sergilendiği 'Son keşifler salonunun' kuzey duvarında, bir çizim bunların üretim sürecini açıklıyor.

Doğu duvarında bir niş içerisinde, İmparator Marcus Aurelius'un, teras evlerin birinde bulunan çok iyi korunmuş bir büstü var. Imparator'un saç ve sakalı kıvırcık ve giysisi(paludamentum) sağ omzuna bir broşla tutturulmuş. Yani ki, bu çalışma diğer müzelerde bulunan birçok Marcus Aurelius portresinden pek de farklı değil.

Bu salonun çıkış kapısı karşısında, fildişinden yapılmış frizi görebilirsiniz; dünyanın diğer müzelerinde eşine az rastlanır bir sanat şaheseri. 1969 da teras evler kesiminde bulundu. Friz, Trajan'ın barbarlara karşı yaptığı savaş ve bu savaşın hazırlıklarını anlatıyor. Asıl parçayı üç pano oluşturmakta. İki uçta bulunan iki taş sütun kadınlardan (Kariatides) birincisi ayakta, bir eli çenesinde, öbür eli kalçasında; ikincisine gelince çok kötü korunmuş olduğu için onun duruş pozisyonu pek anlaşılamıyor. İmparator Trajan'a çevirmişler.

Ivory Frieze

İlk panelin ortasında Trajan kısa giysisiyle ayakta, ayaklarının dibinde bir kalkan ve bir at duruyor: atın diğer tarafında, önemli bir kişiye benzeyen uzun giysili, sakallı bir adam; imparatorun arkasında savaş giysili romalı askerler ve onun arkasında diğerleri, saçlı ve sakallı savaşçılar görülüyor.

Ortadaki panel ise şöyle: ön planda Trajan'ı temsil eden yüksek kabartma; önünde, o'na miğferli at getiren bir asker: arka planda, bir sıra romalı asker. Son olarak üçüncü panel ise, doğulu görünüşlü üç savaşçı, hareket halindeki bir at ve arka planda bir dizi savaşçıdan oluşuyor. Bu ana panellerden başka, bunları tamamlayıcı, savaşa hazırlıkları ve zafer kutlama sahneleri gösterenler de bulunmakta: örneğin sağ tarafta bir panelde elleri arkadan bağlı esirler tasvir ediliyor.

Trajan zamanında yapılan bu eserde, ön plandaki figürler, genel bir sahne derinliği oluşturacak şekilde belli bir kalınlıkta oyulmuş.

Devamı var.. (yandaki kare ,lütfen)

ISIS MABEDI
ISIS MABEDI ; Bir çok agorada görüldüğü gibi, Efes Devlet Agorası'nın ortasında da dikdörtgen tabanlı bir ISIS tapınağı vardır. Agoranın ortasında, bugün temelleri görülebilen, M.Ö.I.yüzyıla tarihlenen ve Mısır Tanrıçası İsis'e adanmış olan tapınak peripteros planlıydı(Kısa kenarında 6 uzun kenarda 10 sütun).Tapınak sonradan bir DYONISUS Tapınağı olarak değerlendirildi.
Isis-Plan
Isis-Peripteros
İsis,aynı zamanda kocası olan Osiris'in,Nephthys'in ve Set‘in kardeşidir. Bir çift boynuzun arasında güneş diski bulunan akbaba şeklinde bir şapka giymiş kadın olarak gösterilir. Büyüleri sayesinde, eşi Osiris'i hayata geri döndürmüş, kendini ondan erkek çocukları Horus'a hamile bıraktırmıştır. İsis, tanrılar ile insanoğlu arasında hayati bir bağlantıdır.Firavun yaşayan Horus olarak, onun oğlu olduğu kabul edilirdi.Mısır tarihinin başından sonuna kadar, İsis, Mısır'ın en büyük tanrıçası olmuştur. Yararlı bir tanrıçadır ve sevgisi tüm yaşayan canlıları kapsayan bir annedir.Ona tapınma Mısır’ın sınırlarının çok ötesinde İngiltere’ye bile yayılmıştır. İsis’ in eski Mısırca’daki adları Ast ve Esi’dir. İsis eski Yunanlılar’ın koyduğu bir addır. Hiyeroglif yazıdaki As-t ideogramı aynı zamanda, taht sözcüğünde kullanılan ilk ideogramdır. Bir başka deyişle İsis’in adının ideogramı tahttır. Tapınağın alınlığını süsleyen Odysseus’un Polyphemos ile ilgili serüvenini anlatan heykel grubu, sonradan agoranın batısında bulunan Pollio Çeşmesi havuzu kenarına konulmuştur.
Fountain of TROJAN
TRAYAN ÇEŞMESI : Kuretler Caddesi’nin kuzey kenarındadır. Çeşme’nin yanında bulunan büyük korniş üzerindeki adak yazıtına göre , M.S. 102 - 114 yıllarında yapılmış ve imparator Trajan’a adanmıştır.Orijinal yüksekliği 12 metre olup öndeki büyük bir havuzu üç yanından çeviren iki katlı bir çeşmedir.Alt katta kompozit, üst katta ise Korinth düzeninde sütun başlıkları kullanılmıştır.
TRAYAN ÇEŞME-PLAN Yapının ortadaki bölümünde, suyun havuza aktığı yerde, imparator Trajan’ın çeşmenin iki katı boyunca yükselen büyük heykeli bulunmaktaydı ve havuza su, imparator heykelinin altındaki geniş kanaldan geçmekteydi. Çeşme genel yapısı hakkında bilgi vermek üzere küçültülerek onarılmıştır. Kazı çalışmaları sırasında bulunan Dionysos, Satyr, Aphrodit ve imparator ailesine ait heykeller Efes Müzesi’nde sergilenmektedir.
TRAYAN ÇEŞMESI
BATHS OF SCOLASTIKA

SCHOLASTIKIA HAMAMI :

Efes’teki yapıların en büyüklerinden biri olan bu hamam ana caddenin Panayır Dağı’nın güneybatı eteğinde oluşturduğu köşede üç katlı olarak yapılmıştır. Skolastikia Hamamı MS. I. yüzyılda ya da 2. yüzyılın başında yapılmış ve IV. Yüzyılın sonuna kadar çeşitli dönemlerde Skolastikia adlı Hıristiyan bir kadın tarafından geniş ölçüde restore edilmiştir.Roma İmparatorluk döneminde hamamların kendine özgü kuralları vardı. Bunlardan zengin ve yoksul tüm şehir halkı yararlanırdı. Fakirlerden ücret alınmaz zenginler ise daha çok öğleden sonra hizmetkârları ile birlikte hamamlara gider ve burada uzun süre kalırlardı. Roma hamamlarında önce apoditerium (soyunmalık)denilen bölümde soyunulur sudotoriumda terlenir calderiumda da yıkanılırdı. Yıkanmadan sonra da tepidariumda diğer kişilerle sohbet edilir siyaset yapılırdı. Son olarak da frigidarium denilen soğuk havuza girilirdi.
SCHOLASTIKIA-Plan
Skolastikia Hamamı’nın iki ayrı girişi vardır. Bunlardan bir tanesi Kuretler Caddesi’nde diğeri de doğudaki Hamam-sokağı içerisindendir. Bunlardan her iki kapı da apoditeriuma açılırdı. Son derece büyük ölçüdeki bu salonun içerisinde de nişler bulunuyordu. Bu nişlerden biri içerisinde MS. IV. yüzyılda hamamı son kez onartan Christian Skolastika’nın heykeli bulunmuştur.Apoditeriumun batısında frigidarium bulunmaktadır. Bunun ortasında elips planlı soğuk su havuzu vardır. Apoditeriumun kuzeyindeki kemerli bir kapıdan hamamın ılıklığı olan tepidariuma geçilmektedir. Bu bölümün duvarlarında ve zemininin altında sıcak hava dolaşımını sağlayan künklere yer verilmiştir. Bu bölümün doğu duvarı kenarında rastlanan renkli küçük mermerlerden mozaik parçası hamamın orijinal tabanının mozaiklerle kaplı olduğuna işaret etmektedir. MS. IV. yüzyılda yapılan onarım sırasında bunun üzerine mermer kaplamalar yerleştirilmiştir. Tepidariumdan küçük ve dar bir kapı ile calderiuma girilir. Günümüze iyi bir durumda gelmiş olan bu bölümün duvarları çeşitli dönemlerde yapılmış mermer ve tuğla levhalarla kaplanmıştır. Ayrıca zemine de pişmiş topraktan sıcak havayı dolaştıran kanallar yapılmıştır. Sıcak havanın sağlandığı külhan (hippocaus) bu bölümün batısında bulunmaktadır.Araştırmacılar, Roma Çağı yapı grubunda Skolastikia tarafından yapılan büyük ölçüdeki değişiklik için birçok Roma yapısından, özellikle prytanaeumun malzemesinden faydalanılmış olduğunu kaydetmektedir. Bir yazıttan aşk evi olduğu söylenen bölüm ile büyük bir genel tuvalet, bu yapı topluluğunun ilk inşa evresine yani M.S. 1. yüzyıla tarihlenir.
SCHOLASTIKIA HAMAM
FOUNTAIN OF THEATER
TIYATRO MEYDANI Hellenistik Çeşme yapısı ;Tiyatronun teras duvarının kuzeybatı bölümünde inşa edilmiştir. Cephede yer alan İon düzenindeki iki sütunla batıya bakmaktadır. Çeşme MÖ. II. Yüzyılda yapılmış, MS. IV. Yüzyılda da çevresine eklenen sütunlarla da genişletilmiştir. Beyaz mermerden yapılmış küçük bir yapıdır.Önünde İyon başlıklı iki sütun arasında küçük bir havuzu vardır. Havuzun suyu mermerden yapılmış arslan başından akmaktadır...
TIYATRO GYMNASYUM
Tiyatro Gymnasiumu:Hem okul, hem de hamam işlevine sahip büyük yapının avlu kısmı açıktadır. Burada tiyatroya ait mermer parçalar restorasyon amacıyla sıralanmıştır. Roma İmparatorluğu Dönemi’nde, olasılıkla M.S. 2. yüzyılın başında inşa edilen bu yapının ancak palaestra kısmı ortaya çıkarılmıştır. 30x70 m. ölçüsündeki palaestranın kuzeyinde baştan başa uzanan basamaklar şeklinde oturma yerleri görülmektedir. Böylece burası, palaestranın yanı sıra küçük bir stadium olarak işlev görüyordu.

Tören yolu: Vedius Gymnasiumu ile stadiumun önünden geçer. Tören yolunun batısında Bizans Çeşmesi bulunmaktadır.

PORTIQUES ALYTARCH-Mosaiks
Yamaç evlerin bulunduğu bölümde adaların Kuretler Caddesi’ne bakan kısımları stoa şeklinde yapılmıştır. Stoanın gerisinde tek sıra dükkanlar bulunmaktadır. Bütün evlerin doğrudan doğruya caddeye açılan kapıları vardır. Dükkanların bulunduğu kısımda yer alan döşeme M.S. 5. yüzyılın başına tarihlenen geometrik desenlerden oluşan mozaik ile kaplıdır. Burada yer alan iki dükkanda bulunan merdivenler zemin katın üzerinde ikincibir katın varlığına da işaret etmektedirREVAKLAR + MOZAIKS
CHUCH OF MARY-DOUBLE CHUCH

Meryem Kilisesi-Çifte Kilise :

Ephesos’daki en önemli Hıristiyanlık eseri olan Meryem Ana Kilisesi 145 × 30 m. büyüklüğünde, üç nefli bir piskoposluk kilisesidir. Olympieion Mahallesi‘nin güney stoasına yani bir Roma yapısının içine inşaa edilmiştir. Roma yapısı, M.S. 2 yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş olup, 30 m. genişliğinde, 260 m. uzunluğunda, iki sütun sırası ve bir orta nef ile iki yan nefe ayrılmış, dar yönlerinde apsis biçimli birer eksedrası bulunan ve Roma agoralarının bazilika adı verilen (Museion) yapı tipine girmektedir. (Museion ; yüksek eğitim, tıp ve diğer bilimlerin okunup, tartışmaların yapıldığı yer. Ayrıca Efes’te önemli görevleri olan çeşitli rahipler, burada ihtisaslarını yapmışlardır.)
MERYEM KILISESI
Yan nefler sonradan (yine M.S. 2.yy. ilk yarısı) birçok küçük bölümlere ayrılmıştır.M.S. 2. yüzyılın ortalarında yaşayan hatip Aristeides’in Ephesos’u Asia’nın bankası ve devrinin en önemli ticaret merkezi olarak tanımladığı göz önüne alınırsa, bu büyük Roma yapısının bir tahıl ve para borsası olduğu düşüncesi akla gelmektedir. M.S. 3. yüzyılda, o zamanki dünyanın geçirdiği bunalımlardan sonra bu borsa olasılıkla çalışmasını durdurmuştur. Bu sıralarda yöredeki Hıristiyan topluluğu, M.S. 4. yüzyılın hemen başlarında,söz konusu yapının batı ucunda ilk kiliselerini yapmışlardır.( Kilise dünyada Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisi olması nedeniyle bugün bile büyük önem taşımaktadır.)
MERYEM KILISE-APSIS Roma bazilikasının apsisli batı eksedrasını biraz genişleterek onun doğusuna dörtgen bir atrium ile mozaik tabanlı bir narteks inşa ettiler. Atriumun kuzeyine yapılan Vaftiz yerinin ortasın da vaftiz havuzu ve duvarlarında hac figürleri bulunmaktadır. Baptisterium M.S. 4. yüzyıla aittir. M.S. 431 yılında burada toplanan üçüncü “Eukumenik Meclis”, Meryem Ana’nın oğlu İsa’yı, tanrının oğlu olarak doğurduğu doktrinini onaylamıştır. İlk Meryem kilisesinin Efes’de inşa edilmesi ve söz konusu meclis kararının bu kilisede alınması büyük bir olasılıkla M.S. 1. yüzyılın ikinci dörtlüğünde, Meryem Ana’nın gerçekten bu kentte oturmuş olmasından gelmektedir. (Muhtemelen ölümünden sonrada buraya gömülmüştür.)
M.S.7. yüzyılda kilisenin apsisinden açılan bir kapı ile ikinci bir kilise inşa edilmiş ve böylece kiliselerin adı ‘’ Çifte Kiliseler 3 ‘’ olarak tanınmıştır. Doğuda kalan bu yeni açılan bölüm, piskoposun ve diğer dinle ilgili büyüklerin oturma yerlerine ayrılmıştır. Meryem Ana’nın yaşadığı yer olarak, Bülbül Dağı’nın zirvesinde, koruluklar içindeki bir yapı kalıntısı kabul edilmektedir. Yapılan araştırmalar yapının M.S. 4. yüzyıldan daha sonraya ait olduğunu göstermektedir. Bu yapı da daha sonra kiliseye dönüştürülmüştür... MERYEM KILISE
DOMITIAN TEMPLE

HADRIAN TAPINAĞI :

Kuretler Caddesi üzerinde görkemli yapılardan birisidir. Romalıların yardımını ve dostluğunu kazanmak amacıyla Efes kenti de imparator kültü için tapınak ayırmayı gerekli buluyordu ve bu tapınak Domitian Tapınağı’ndan sonra bir imparatora ayrılmış olan ikinci kutsal yapı idi. En geç M.S. 138 yılında yapılmış olması gerekir. Tapınağın sütunları önünde dört adet yazıtlı heykel kaidesi bulunmaktadır. Kaideler üzerinde aynı tarihlerde İmperium Romanum’a sahip dört imparatorun bronz heykelleri vardı.Yazıtlardan da okunduğu gibi bunlar; Diocletia n, Maksimian, Constantinus Chlorus ve Galerius’tu. (M.S. 293-305).

Tetrarşi (Poliarşi), Romalıların MS 3. yüzyıl sonlarında devleti daha kolay idare edebilmek için uyguladıkları sistemin ismidir. Bu sisteme göre imparatorluk idarî açıdan iki kısma ayrılıyor ve her birinde iki augustus hâkim oluyordu. Her iki augustus kendilerine birer caesar atayacaktı. Augustusların görev süreleri dolduğunda bu caesarlar yeni augustuslar olarak idarenin başına geçeceklerdi. 292 yılında imparator Diocletianus, kendisine devletin doğu kanadının ve eski meslektaşı Maximianus'a batı kanadının yönetimini vererek bu sistemi ilk uygulayan kişi olmuştur.

ARTEMISIUM
Anıtsal bir pronaos ile yalın ve küçük bir naos’tan oluşmuştur. Pronaosun önünde üçgen alınlığı taşıyan, Korint tarzında, ortada iki sütun, yanlarda da dörtköşe birer ante (antik yunan tapınak mimarisinde yan duvarların ileri doğru uzanan ve pilastr yapan ucu) yer almaktadır. Ortadaki iki sütunun üzerinde alınlığın içine doğru kıvrılan bir kemer bulunmaktadır. Kemerin kilit taşında başı taçlı kent tanrıçası Tyche’nin büstü vardır. Tapınağın kapı lentoları, inci ve yumurta dizisi gibi klasik motiflerle zengin bir şekilde bezenmiştir.Pronaosta ikinci alınlık (Cella kapısı) üzerinde kemer şekilli (yarım yuvarlak ) tympanonda, bir akanthus bezemesi içinden yükselmekte olan Medusa görünümlü bir kız figürü tasvir edilmiştir. Arşitrav üzerinde bulunan yazıtta, tapınağın P. Quintilius adlı biri tarafından İmparator Hadrian’a (M.S 117-138) sunulduğu yazılıdır.
ARTEMISIUM
ARTEMISIUM
Kapı üst lentosu sırasında, orijinali Efes Müzesi’nde bulunan dört parça olan frizin soldan başlayarak ilk üçünde; bazı tanrı ve tanrıçalar ile Efes’in kurucusu Androklos’un yaban domuzunu izleyişi, Herakles’in Theseus ile savaşı, tanrılarla Amazonlar toplantısı, Dionysos ve alayı (öyle ki bunların içinde bir fil üstündeki satyr çift flüt çalmaktadır)işlenmiştir. Frizin dördüncü parçasının konusu diğerlerinden farklıdır. Burada soldan başlayarak 1Athena, 2ay tanrıçası Selene, 3bir erkek 4Apollon, 5bir kadın figürü, 6Androklos, 7Herakles, 8bir erkek, 9Theodosius,10Artemis, 11-12 Theodosius’un karısı ve oğlu,13 (tekrar)Athena işlenmiştir. M.S. 4. y.y.’da depremlerle yıkılan tapınak yeniden restore edilirken, frizin dördüncü bloğu Efes’teki başka bir yapıdan alınarak burada kullanılmış olmalıdır.
ARTEMISIUM
ARTEMISIUM
ATHENA (Minerva) : Babası Tanrıların başı Zeus, annesi ise Zeus'un ilk karısı olan Hikmet Tanrıçası Metis' tir. Metis Athena'yı o’nu yutan Zeus'un kafasının içinde doğurdu ; Zeus ,demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı. Ona "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğini biliyorum." dedi. Hephaistos, Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar.

Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena, aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Athena başlangıçtaki evcil işlevlerini korumakla birlikte giderek bir Savaş Tanrıçası'na dönüşmüştür. Athena Troya savaşında Akhaların yardımına koşup tahta atın yapılmasına yardım etmiştir.

Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı.

Sembolleri, kalkan, mızrak, zeytin dalı ve baykuştur. Mızrak savaşı, zeytin dalı barışı, baykuş da bilgeliği temsil eder.

SELENE

(Yunanca: "ay"; Roma'da Luna). Hyperion ve Theia isimli titanların kızıdır.Bir ay tanrıçası her zaman büyük bir görev ve öneme sahiptir. Zamanla Selene'nin yeri Artemis tarafından alınmıştır, bu nedenle bazı yazarlar onu Artemis gibi tanımlamış ve tasvir etmişlerdir. Hatta bu nedenle Zeus veya Pallas'ın kızı olarak tanımlandığı da olmuştur. Geleneksel ilahi soyağacına göre Helios, yani güneş, onun erkek kardeşiydi. Helios gökyüzündeki yolculuğunu bitirdiğinde, Selene kendi yolculuğuna başlardı. Ayrıca Eos, gün doğumunun (şafak) tanrıçası, da onun kardeşiydi. Sanat eserlerinde, Selene bir çift at veya öküz tarafından çekilen gümüş bir savaş arabasını süren, solgun yüzlü güzel bir kadın olarak tasvir edilmiştir. Sıklıkla, başında bir yarım ay ve elinde bir meşale ile bir atı veya boğayı sürerken resmedilmiştir.
ATHENA
Plutonium

PRYTANE ; (Belediye Sarayı)

Sürekli olarak bir kutsal ateşin yandığı Hestia sunağı =Prytaneion , ilk kez M.Ö. 3.yy.’ da yapılmış , son şeklini imparator Augustus döneminde almıştır.Efes’te hem erkek hem de kadınları tarafından üstlenilen en yüksek dinsel ve yönetimsel görevi Prytanlık’tı. Kent içinde seçkin sınıftan olan Prytan’ın görevi; Prytaneion’da bulunan ve Efes’teki tüm evlerin ocaklarının, kentin varlığını simgeleyen “Kent Ocağı”ndaki ölümsüz ateşin gece-gündüz durmadan yanmasını sağlamaktı. Ocak tanrıçası Hestia adına Prytan bu görevi büyük kıvançla yürütürdü. Yapılan harcamalar Prytan tarafından karşılanırdı. Artemis Tapınağı kentin yönetim sisteminin dışında bırakılmıştır. Efes Prytaneion’u, yan yapıları dışında önde, mozaik taban döşemesi ile süslenmiş,çevresi portikli bir avlu ve gerisinde kompozit başlıklı sütunlara sahip ve üstü kapalı büyük bir salondan oluşmaktadır. Cephesinde sekiz adet yüksek ve kalın Dor stilindeki sütunlarıyla büyük bir tapınak görünümündedir. M.S. 400 yıllarında Skolastikia adlı Hıristiyan bir kadının yaptırdığı hamam için, özellikle prytaneionu yıktırarak taş ve mermerlerini yapı malzemesi olarak kullanmıştır. Bununla birlikte Skolastikia, burada duran iki Artemis Ephesia heykeline dokunmamış ve bu heykeller kazı sırasında ele geçirilmiştir. Bu heykeller Domitianus Dönemi’nde (M.S. 81-96) yapılmış ve o dönemde muhtemelen yapının büyük salonu önündeki avlunun önünde durmakta idi. Salonun tam ortasında bazalttan yapılmış sunağın temelleri vardır.
PRYTANE Efes’in gece-gündüz hiç sönmeyen ateşi “Hestia (Ocak Tanrıçası) Kutsal Alanı” denilen bu yerde yüzyıllar boyunca yanmıştır. Efes Müzesi’nde sergilenmekte olan Artemis heykelleri, bu kutsal alanda sağlam olarak bulunmuşlardır. Sütunlar ve yapının çevreye saçılmış durumdaki mimari parçaları üzerinde görülen yazıtlardan bir bölümü “Kuretler Birliği “ nin listesini verir. Kuretler , önce sayıları altı iken daha sonra dokuza çıkan Artemis Tapınağı ile ilgili rahip sınıfıdır.
PRYTANE Politik işlerin görüldüğü ayrıca önemli törenlerin şölenlerin ve kabullerin yapıldığı Prytaneion’da iki Efes Artemisi heykellerinin de bulunmuş olması buranın dini açıdan da son derece önemli bir mekan olduğunu göstermektedir
ARTEMIS-EFES MUZE Efes Müzesinde sergilenen artemis heykelleri Pritanenin bu bölümünde bulunmuş ve M.S. 1. y.y.’a tarihlendirilmişlerdir. Soldaki heykele “Büyük Artemis”, sağdakine de “Güzel Artemis” adları verilmiştir.Parçalanmadıklarına göre yapının da onlarla aynı zamanda ve Ikonoklasmadan önce yıkıldığı anlaşılıyor...
BROTHEL
AŞK EVI : M.S.1. yüzyıla tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan bir çok odadan oluşmaktadır. Aşk Evinde bulunan mozaik kız portreleri bu evde çalışan kızlara ait olsa gerek. 12000 m2’lik bir alanı kaplayan büyük binanın önceleri hamam olarak inşa edildiği sonradan Roma döneminde Aşk Evine çevrildiği düşünülmektedir. Kapladığı alan ise bugünkü modern otellerin kapladıkları alanla kıyasla çok geniştir. Aşk Evinin duvarları içinde bugünün modern klima sistemine eş değer bir soğutma ve ısıtma sisteminin bulunması son derece ilginçtir. Burada şarap mahzenleri, dev ocaklar, hamamlar, havuzlar, yatak odaları, konferans salonları bulunduğu bilinmektedir. Franz Miltner,kızlara ait odaların üst katta olduğunu, alt kat salonlarının da konuklara ayrıldığını düşünmektedir. Aşk evinin baş salonunu mozaik döşemeli yemek odası (tablinium) oluşturmaktadır. Yerde odanın her dört köşesinde, dört mevsimin simgeleri bulunmaktadır.AŞK EVI
ARTEMISIUM

ARTEMIS TAPINAĞI (ARTEMISION):

Selçuk-Kuşadası yolunun başlangıcındaki DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLAN ARTEMİS TAPINAĞI, M.Ö. 334-250 yılları arasında ününü dünyaya duyurmuştur.

ARTEMISIUM

Tarihte Sidon'lu Antipader olarak bilinen birisi, Dünyanın Yedi Harikasını derleyen kişidir. Onun Artemis Tapınağı hakkındaki şu sözleri çok anlamlıdır: “ama Artemis'in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki İşte! Olimpusun dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.” Artemis Tapınağı’nın yeri, yörenin sakinlerince tapınılan Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele’ye( M.Ö. 8-7-6. yy lar ) ait kutsal bir alandır.Hellenistik yapı Arkaik tapınağın temelleri üzerine inşa edilmiştir.

ARTEMISIUM

İki tapınak arasındaki tek ayrım Arkaik yapının alçak basamaklı bir krepis üzerine inşaa edilmişken yeni Artemision’un 13 basamaklı bir podium üzerine yapılmış olması ve önünde (batı kısmında) merdivenli bir girişin bulunmasıdır.Bu düşünceler kesin bir şekilde Plinius’un verdiği bilgilere dayanmaktadır. Sütun kaideleri en altta bir plinthos ile başlar, bunu üç torus ve iki trochilosdan oluşan bir spira izler ve geniş bir torusla sona erer. Yağma, deprem,yangın gibi nedenlerle yedi defa yıkılıp yapılmıştır. İon tarzı büyük sütunlarla çevriliyken bu gün sunak yerinden başka bir şey kalmamıştır.Tapınak dünyanın mermerden yapılmış ilk ve büyük yapısıydı. Kalıntıların bir kısmı Londra’daki British Museum’dadır.Tek tanrılı dinlerin insanları gibi tapınan Efesliler Artemis’in bünyesinde pek çok tanrının gücünün birleştiğine inanıyorlardı. 105x55 m. alanda yüksekliği 17,65 m. olan tapınak 127 sütunludur. Sunak yerine 13 basamakla çıkılmaktadır. Tapınaktaki heykeller, yarışmalarda seçilerek konulmuştur. Cephedeki 36 sütun Lydia Kralı Kroisos tarafından hediye edilmiştir.

ARTEMISIUM
Tapınağın yönetiminden bir kaç rahip sorumluydu. Bu rahiplerin ve Megabysos denilen baş rahibin erkeklik organları kesilmişti. Megabysos olmak çok onur verici bir görevdi. Bunların yardımcıları bakirelerdi. Artemis’e hizmet veren bir diğer rahip sınıfı da ‘Kuretler’dir. Mitolojiye göre Kuretler, Zeus’a yakınlığı olan yarı tanrılardır. Zeus, Dionysos’u bacağından doğurduğu zaman Hera’nın duymaması için nasıl Kuretler yanında bulunup gürültü ettilerse; Leto Artemis’i doğururken de bunlar yanında bulunup gürültü etmişlerdir. Artemis Tapınağı’nın ilginç özelliklerinden biri ise, bir banka gibi görev yapmasıydı. Tapınağa armağan edilen ya da emanet olarak bırakılan değerli eşyaları kabul etme, tapınak bütçesinden kredi açma gibi görevleri Baş Rahip Megabysos üstlenmişti. Artemis Tapınağı’nın birtakım ayrıcalıkları vardı. Bunlardan en önemlisi, tapınağa sığınıldığında, burada kaldığı sürece dokunulmazlık hakkının tanınmasıydı. Bu durum pek çok suçlunun tapınakta toplanmasına neden olmuştur. Artemis inancının, Artemis Tapınağı ve dinsel aşama düzeninin arı çevresinde kurulduğunu ileri sürenler vardır. Arı, Efes’in simgesidir. Efes sikkeleri ve heykelleri üzerinde çok yaygın olarak kullanılır.
LATRINES
GENEL TUVALETLER / LATRIN : Hadrian Tapınağı ve Scolastikia Hamam'ının hemen altında kent umumi tuvaleti vardır.Buraya küçük bir ücretle girilirdi.Genel Tuvaletler Insanların normal ihtiyaçlarını karşılamaları yanında günümüz kafeleri gibi aynı zamanda sosyal buluşma yerleriydi. Özellikle sabahları koyu dedikodu ve tartışmalar eşliğinde tuvalet kullanılır,zenginlerin evinde özel tuvaletleri olmasına rağmen bu hoş vakitleri kaçırmamak için onlar da buraya gelirlerdi.Mermer banketler üzerinde herkesin aralarında bir duvar-set olmaksızın rahatça sohbet ederek oturabileceği ayrı bir delik mevcuttu ve altta 3m derinliğinde üst kısımdaki Hamam sayesinde devamlı akarsuyu bulunan bir kanal vasıtasıyla tüm atıklar limana taşınırdı.Önlerinde bulunan su kanalı ise her deliğin yanındaki ucuna sünger takılmış sopalarla tuvalet sonrası temizlik için kullanılırdı.Tabanı mozaiklerle kaplıydı ve oturulan yerlerin üstünde yağmur ve güneşten korunmak için dört köşede bulunan sütunların taşıdığı bir saçak bulunurdu.Tuvaletin ortasında üstü açık kare bir havuz su sesi ile insanları sakinleştirirdi.Tuvaletin bir köşesinde ise iki müzisyen vardı.Bunların biri büyük zil diğeri ise çıkan sesleri kapatmak için flüt çalarlardı. Eşik ve yan duvar(lento)lardaki izlerden tuvaletlere girişin çift kanatlı bir kapıyla gerçekleştiği anlaşılır.
GENEL TUVALETLER
GENEL TUVALETLER+PANO
COMMERCIAL AGORA
TICARET AGORASI Tetragon (dörtgen) Agora / TICARET AGORASI ; Ephesos Kenti’nin Ticaret Agora’sı Hellenistik Dönem’de kurulmuştur. Mazeus-Mithridates Kapısı’ndan başka Agora’nın batıda ve kuzeyde olmak üzere iki önemli kapısı daha vardır. Bunlardan batı kapısı, çok sütunlu olması ve zengin işçiliği ile oldukça güzeldir. Bu kapının ve nasıl olduğu hakkında bilgi edinemediğimiz kuzey kapısının onarımına başlanmıştır. Agora merkezi bir avluya (112 m.) sahip kare biçiminde (Tetragon) bir yapı grubundan (154 m.) oluşmuştur. M.Ö. 3. y.y.’da Augustus (M.Ö. 27 – M.S. 14) zamanında yapılan eklerle genişletilmiş, merkezî avlunun dört tarafını çevreleyen iki nefli, iki katlı stoalarda iş yerleri ve idari ofislere kavuştur. Doğuda, Mermer Cadde’de İmparator Neron (M.S. 54–68) döneminde agoranın üst katında, muhtemelen mahkeme binası olarak hizmet veren Dor üslubunda iki nefli bir bazilika inşaa edilmiştir. Ayrıca (M.S. 211-217) Karakalla Dönemi’nde de büyük ölçülerde restore edildiği anlaşılmıştır...
TICARET AGORASI
TICARET AGORASI Şiddetli bir depremin ardından M.S. 4. yüzyılın sonunda aynı temeller üzerinde ana yapının bütün parçaları ve Efes şehrinin tüm mimarî elemanları da kullanılarak agora tamamiyle yeniden inşa edilmiştir. M.S. 6. yüzyılda kuzey galerideki odaların yerine, bunların arkasında yer alan, suni bir tepeciğe karşı büyük bir istinat duvarı yapılmıştır...
TICARET AGORASI AGORA - HELLENISTIK KAZI :Kazı çalışmaları sırasında Agora’nın değişik yerlerinde yapılan sondajlarda bugünkü yüzeyden 2-2.5 m. derinlikte ilk Agoraya ait kalıntılar bulunmuştur.Agora’nın kuzey kenarı dışında, üç tarafında küçük boyutlarda, üzeri tonozlu dükkanlar yer almıştır. Agoranın doğusunu oluşturan Dor düzenindeki iki katlı çift katlı stoa, Neron’un imparatorluğu zamanında (M.S. 54-68) inşa edilmiştir...
Dükkanların hemen önünde üzeri kapatılmış iki sıra sütun dizisi yer alırdı. Agoranın ortasında bir horologion yani, bir su ve güneş saati ve bunun çevresinde de yüzlerce heykel bulunmakta idi. Bugün bu heykellerin yalnız kaideleri ele geçmiştir.Sonuç olarak agora kazıları Geometrik Dönem (M.Ö. 8. yüzyıl) , Erken Arkaik Dönem (M.Ö. 6. yüzyıl) , Geç Arkaik Dönem , Geç klasik ve Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi yapı katlarını ortaya çıkarmıştır.
ISA BEY MOSQUE
ISA BEY-ÖN KAPI ISA BEY CAMII : Efes kentinden gelip geçen uygarlıkların bıraktığı anıtsal eserlerderden sonuncusudur. Bu büyük cami, Ayasuluk kalesi ile St. John Kilisesinin bulunduğu tepenin batı yamaçlarında inşa edilmiştir. İsabey camisinin daha önceki devirlerde büyük halk topluluklarını çeken diğer hıristiyan ve putperest tapınaklarının arasında inşa edilmesi ilginçtir.Topografik durum nedeniyle kuzey ve doğu cepheleri, tepenin eteklerine oturtulmuştur. Bu yüzden de azamet ve ihtişamı daha ziyade batıya bakan ön cephesindedir. Bina 51x57 metre ebadında dörtgene yakın bir saha kaplar. Batıya açılan muhteşem kapısı stalaktitlerle süslü olup üst kısmında ithaf kitabesi yer almaktadır. Bu kitabede aynen şöyle yazılıdır :"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla bu mübarek caminin inşa edilmesini büyük sultan, Millet fertlerinin maliki, İslamın ve Müslümanların sultanı, Devletin, dinin ve dünyanın medarı iftiharı Aydınoğlu Mehmet oğlu İsa emretti. Tanrı mülkününü ebedi kılsın. Ali İbni Dımışki yaptı ve bunu Şevval ayının 9'unda ve 776 senesinde yazdı."
HAREM & PLAN
Arapça yazılmış kitabeden de anlaşıldığına göre bu bina, 1375 yılında Mehmet Bey'in oğlu İsa Bey tarafından mimar Şamlı oğlu Ali'ye inşa ettirilmiştir.Görkemli kapıdan girilen avlu, üç taraftan revaklarla çevrili ve ortasında bir şadırvan vardır. Buraya açılan iki kapı daha mevcuttur. Revakların ahşap bir çatıyla örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Caminin doğu ve batı kısımlarına rastlayan giriş kapıları yanında tuğladan yapılmış iki minare vardır. Bunlardan batı tarafındaki halen kısmen ayakta ve tuğlaları firuze renginde sırla kaplıdır. Doğudaki duvar ise tamamen yıkılmış bulunmaktadır.Avludan esas cami kısmına üç kemerli bir kapı vasıtası ile geçilir. Bu kısmın 4 granit sütun üzerine oturtulmuş iki kubbesi vardır. Mihrap üzerine rastlayan kubbenin pandantifleri çini levhalarla süslenmiştir. dört sütun başlığından üç tanesi stelaktitli Türk stilinde, bir tanesi ise Roma devrinden kalma kompozit stildedir.
ISABEY CAMII-HAREM
Kemerlerin sütunlara bastığı yerde yastıklar üzerinde ayetler yazılmıştır. Mihrap, büyük olasılıkla mermer plakalarla dekoratif bir şekilde süslenmişti. Ancak caminin Kervansaray olarak kullanıldığı devirlerde buradan bir kapı açılarak bu kısmın güzelliği bozulmuş ve mermerleri alınmıştır.Binanın en itinalı korunan batı cephesi özellikle Konya'daki Selçuk eserlerinden örnek alınarak inşa edilmiş ve asimetrik bir görünüşe sahiptir. Kapının üstündeki aplike mermer plakalar yer sarsıntılarından düşmüş olmalıdır. Yere düşmüş parçalardan anlaşıldığı üzere, kapının üst köşelerinde stilize edilmiş zambak şeklinde akroterler bulunmaktaydı. Sol taraftaki pencerelerin üstleri stelaktik diziler ve hadisler ile dekore edilmiştir. Sağ taraftakiler ise birbirlerinden farklı şekil ve tarzlarda süslenmiş, alt sıra pencerelerinde renkli anahtar taşları kullanılmıştır.
ISA BEY CAMII-Google Caminin yapısında açıkça görüleceği gibi birçok mimari parçalar ve özeliikle sütunlar Efes harabelerinden getirilmiştir. Bu cami, Türk mimarisinde ilk defa ikinci cemaat mahalline sahip olması yönünden ve Selçuk-Osmanlı mimarisi arasında bir geçiş teşkil ettiğinden dolayı Sanat Tarihinde önemli bir yer tutmaktadır...
HOME TURKCE ENGLISH FRANAIS DEUTSCH PAMUKKALE
Ephessus PAMUKKALE DALYAN LETOON XANTHOS PATARA TLOS FETHIYE
Cappadocia
Istanbul
BASILICA OF ST. JOHN
ST.JOHN KILISESI : Kilise, Selçuklu Kalesi’nin bulunduğu tepenin güney eteğindedir. Bu yapı Efes’teki Bizans Dönemi yapılarının en görkemlisidir. Tarihçi Eusebios, Hıristiyanlığı yaymaya çalışan havarilerin M.S. 37-42 yıllarında Kudüs’ten kovulduklarını, St. John’ın Anadolu’ya geçerek burada çalışmalarını sürdürdüğünü kaydeder. Böylelikle bu yıllarda St. John’ın kendisine İsa tarafından emanet edilen Meryemana ile birlikte Efes’te olduğunu anlıyoruz.St. Paul’ün öldürülmesinden sonra St. John, Efes Kilisesi’ne bağlı kiliselerin başına geçerek İncil’ini burada (Ayasuluk’taki kalede) yazar. Ölümünden sonra da vasiyeti üzerine bugün de kendi adıyla anılan kilisedeki yerine gömülür. Hıristiyanlığın Efes’te güç kazandığı M.S. 4. y.y.’da mezarı üzerine ahşap çatılı bir Bazilika yapılır
ST JOHN BASILICA
BASILICA & PLAN Bizans imparatoru Justinien Dönemi’nde ise (M.S. 527-565) bugün kalıntılarını gördüğümüz 6 kubbeli kilise yapılır. Serbest Haç planlı yapı; avlu, beş kubbeli narteks ve kalın payelerin taşıdığı altı büyük kubbe ile örtülü ana kısımdan oluşmaktadır. St. John'un mezarı, en ortadaki kubbeli bölümün altında bulunmuştur . Mezardaki bir delikten çıkan kutsal tozun iyileştirici özelliği olduğuna inanılıyordu. Bu kilise dıştan bir çevre duvarı ile korunaklı hale getirilmiştir. Çevre duvarlarında değişik planlarda 20 kule ve üç kapı bulunmaktadır.
TEODORA TUĞRASI Kapıların içinde bugün en görkemlisi olan ve kilise önündeki otoparka açılan “Takip Kapısı” olarak da adlandırılan kapıdır. Doğuda ve batıda iki kapı daha mevcuttur. Serbest Latin haçı planlı olan yapı, 110x40 m. boyutlarındadır ve üç neflidir. Bu kilisenin altı büyük kubbesi vardır. Yan nefler ise tonozlarla örtülüdür. Kubbeler mermer ve tuğladan yapılmış kalın ayaklar tarafından taşınmaktaydı.Orta nefde iyon başlıklı bir sütun Imparatoriçe Teodora’nın tuğrası görülür.Orta nef sonunda, apsis önündeki mezar mekanının zemini naos zemininden yükseltilerek önemi vurgulanmıştır.
Kilisenin batı ucunda 34x47 m. ölçülerinde atrium vardır. Atrium eğimli bir arazi üzerindedir. Bu yüzden eğim, bu kısımda zeminin yükseltilmesi ile giderilmiştir. Sütunların taşıdığı revaklı atriumun dış taraflarında korkuluklu gezinme yerleri bulunmaktadır.Atrium ve naos arasında yer alan narteks ince uzun bir plan göstermektedir. Kilise ile atrium alan bağlantısı mermer bloklarla yapılmış olan lentolu üçer kapı ile kurulmuştur. Geç dönemde atrium ile narteks arasına duvar ve kapıların eklenmesi ile eksonarteks oluşturulmuştur. Narteksin üzeri ise beş küçük kubbe ile örtülüdür. Kilisenin kuzeyinde hazine binası ve vaftizhane vardır.Kuzey transept nefi tarafında şapel yer almaktadır. Üzeri geçici olarak ahşap çatı ile örtülmüştür. Önceleri arkadaki hazine dairesinin bir parçası iken, 10. yüzyılda şapele dönüştürülmüştür. Aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kilisenin restore edilen sütun başlıkları üzerinde imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın monoğramları vardır.Vaftizhaneye Hazine Dairesi’nin önündeki dar holden ulaşılmaktadır. Kuzey nef ve kilise arasında uzanan dar bir koridor vardır. Vaftizhanede ortada sekizgen planlı vaftiz salonu, çevresinde bir koridor ve iki yanında apsisli iki salon vardır. Vaftizhane salonunun tam ortasında iki yönden merdiven ile inilen yuvarlak vaftiz havuzu bulunmaktadır. Vaftizhanenin sekizgen planı nişlerle genişletilmiştir.
ST JOHN BASILICA
7. - 8. y.y.’da Efes, Arap akınlarıyla karşı karşıya kaldığı zaman kilisenin çevresine sur duvarları yapılmış ve bulunduğu yer tepe üzerindeki kaleye bağlanarak, buraya bir dış kale görünümü verilmiştir. 14. y.y.’da kilisenin yakınına yapılan ünlü İsa Bey Camisi’nden sonra çok daha önem kazanan bu bölge, günümüzde yapılan kazı ve restorasyon çalışmalarıyla her gün binlerce ziyaretçinin uğrak yeri olmuştur.
AYASULUK TEPESI-GOOGLE