Amatör Nedir?

AMATÖR; Latince seven kimse kelimesinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; bir şeye hevesi olan ve onu hararetle arayan kimsedir. Sade zevki için ve bilerek bir sanat veya bir ilim ile uğraşan kimse ...

Deneme

 FOTOĞRAFÇININ GÜNLÜĞÜ  

 

Yarın Güneş Doğunca

  

Günler geçmek bilmiyordu. "Üff! Yaz da geldi, ne evde oturuluyor ne de dışarı çıkılıyor. Akşam olsa da... akşam olsa ne olacak ki? Hep aynı yerler aynı insanlar..."

Evet! bilgisayarının başına oturmuş, sabah akşam bu tür fikirlerini paylaşıyordu sanal arkadaşlarıyla. Gerçektende canı çok sıkkındı. Birden kül tablasını sıkıca tuttu. Bilgisayarına elindeki kül tablası ile vurmak istedi. Vuramadı. Kafasını kaldırdı. Küçük kutu gibi, tek yönden ışık alan bir odaydı bu-Ruhsuz bir oda-. Hatta içindekiler bile onsuz bir anlamı olmayan değersiz maddelerdi. "Hele bilgisayarımın üstüne acemice monte edilmiş raflara bak" diye düşündü. Ders kitaplarını bu rafa koyardı. En sevmediği raflardı bunlar -zorunlulukları hatırlatan raflar- ders rafları adını taktı onlara. Ders rafları acemi bir marangozun elinden çıkmış suntalardan oluşuyordu. Suntanın çirkin görüntüsünü gizlemek için kese kağıdına benzer bir kağıtla sarılmıştı çepeçevre. Soğuk, resmi, kahverengi ince raflar; ders rafları...Önündeki bilgisayara sitem edercesine kafasını sağa çevirdi. İşte melankolik bir duvar diye iç geçirdi. Bu duvar onun fotoğraf albümü gibiydi. Fotoğraf stüdyosunda çalışırken eline geçen amatör fotoğraflar da bu duvardaydı. Amatörlerde şiirsel bir güzellik, raslantısal bir doğallık vardı. Bu ender güzellikleri o kaçırmamıştı. Hemen kendine de birer tane çoğaltmıştı. Hem bu ahlaksızca eylem, kime zarar verebilirdi ki! Üstelik bunlar yalnızca kendi duvarını süslerken sergilenebilecekti. Kudüs teki rahipleri, Safranbolu'nun inanılmaz tabiatını, kim bilir ta ne zaman görebilecekti? Şampanya rengi bu duvar da Gökkuşakları, batan güneşler, kendi resimleri ve o...O, bir tek o resme takıldı. Duvar bir vakum gibi çekiyordu onu o an. Uzaktan bir seyyarın hiçbir zaman çözemediği gürültüsü, ardından kuş sesleri ve üstüne bir neşter gibi vurulan jetlerin uğursuz çığlıkları... Sonrasında sesler yalıtıldı gerçekten. Artık ayrıştıramıyordu bu sesleri, ayrıştırmasının da pek bir önemi yoktu ya!.. Sesler yalıtıldı gerçekten. Hafifçe gözlerini ıslatan düşlerde, yağmurun sesini duydu. İçini titreten soğuk, bir ürperme aldı tüm benliğini, uçurdu onu kanatları Istanbul' un limanlarında boğulmuş deniz anaları kadar masum ve ağlamaklı. Korkak bir üşüme ile uyanıverdi birden gerçeğe, düşlerden sıyırmıştı artık kendini, şimdi yalnızca o fotoğrafa bakıyordu. Daha netti sesler ve görüntüler. İçinden "Ah! Keşke şimdi yanımda olsa da sıkıca sarılsam ona..." diye geçirdi. O arkadaşlarının "...oğlum arabesk misin, nesin?.." diye takılmasına sebep olan tek kızdı. İşte öyle bir kız. Bu fotoğrafı oraya koydu diye sürekli kendine kızardı. Onu hatırlamanın, düşünmenin yorgunluğundan kaçmak istiyordu... gene kaçırdı bakışlarını, dayanamadı son mutlu tablolarına bir kez daha baktı. Ezan sesi ona zamanı hatırlattı. Toparlandı. Arkadaşları, bilgisayarın karşısında onu beklemekten çılgına dönmüşlerdi. Birkaç yatıştırıcı yalan söyledi. Bilgisayarı kapattı. Ezan hala devam ediyordu. Sinirliydi; "Tamam be! öleceksek öleceğiz zırt pırt hatırlatmanın ne anlamı var." diye müezzine birkaç küfür savurdu fütursuzca.. Hani şu adam, şimdi karşısına çıksa gelse, gırtlağına sarılacaktı elleri. Öfkesini ona yönlendirdiğini anlayıp kendini yatıştırdı. Sonra kapının üstündeki fosforlu yazıya takıldı. <EXIT!> Sanki her an odayı terk edip gitmesi gerekliliğini hatırlatıyordu bu yeşil yazı...yeşilden de nefret ederdi. Bu yazıyı her ne kadar sevmese de kardeşi astı diye de çıkartamazdı. Televizyonun kumandasını aldı. Kendi kendine "Aman Allah'ım ne yapıyorum ben; bir sürü keder, acılar, adına eğlence denilen asap bozucu eylemler....". Kumandayı yavaşça televizyonun üstüne bıraktı. Boşlukta bir insanın aklına ilk gelen nedense hep uykudur. O' da yavaşça yatağına uzanıyordu ki! Yatak ağzını açmış bir su aygırına benzedi gözünde. Keskin dişlerin içine girmesi ile çıkması bir oldu. Uyku onun tüm yorgunluğunu alıp daha zinde yapacağına, daha bir sersem ayıyordu dünyaya. Uyumamalıydı. Hem yorgun da değildi ki! Duvara asılı gitarıyla ne kadar uzun zamandır ilgilenmediğini düşündü, haklıydıda. "Sevgilim olsan sen de beni terk edip gider miydin?" dedi içinden. Uzun zamandır ona sarılıp hüzünlerini, aşklarını paylaşmıyordu. Perdeyi kapattı. Odasının çeşitli yerlerinde demirden ve gümüşten adi şamdanları vardı. Antikamsı otantik bir merak... Mumlarını özenle yaktı. Loş bir bar havası katıldı odasına -hüzünleri tüketen ve öğüten şu bildik barlardan-. Kılıfından çıkardı gitarını, siyah teni parladı mum ışığında. Elinin ayasıyla tozunu aldı. Tüm kıvrımlarında -incecik belinde- dolaştırdı elini...Birkaç parça, bir kaç melodi, sonrasında hep aynı melodi... "yarın güneş doğunca, bir tekne olur yanaşırım liman liman; yarın güneş doğunca, ey rüzgarlar! kanatlanır takılırım bulutlarına; yarın güneş doğunca,...."


Ev üçüncü kattaydı. Odanın penceresi ıssız bir ovaya bakıyordu. Uzaklardaki raylar; Anadolu'dan bir sevgiliyi, çatlak topuklu bir kadını vede çocuklarını taşıyordu belkide? Uzaklardaki raylar; uzaklardan, siyah çilelerle dolu eski ve soylu bir hayatı taşıyordu bu kocamış kente. Koca katar arada bir de yokluyordu rayları çınlatarak; "hey siz de yaşıyor musunuz be! Hayat var mı ki bu asi kentte ?" der gibi...Saatine baktı. "Ne çabukta geçiverdi koca gün." Mumları söndürdü soluk bir nefesle. Ve daldı gene kendi dünyasına "...binlerce karmaşa... Yetti be!.. Neye el atsam çöküyor... Yaşam beni affet sana layık olamadım... Ey Umut! sen de kusuruma bakma; seni hep ulaşamayacağım raflara kaldırdım... Üçüncü kat, üçüncü kat, üç kat..." karışık fikirler içindeydi. Uzun zamandır bakmıyordu penceresinden. Güneş kalın perdenin kenarların dan sızıyordu. Yavaş adımlarla penceresine doğru yürüdü... İki eliyle yapıştı perdeye, var gücüyle ayırdı iki yakasını. Birden gözüne vuran parlak ışık gözlerini kamaştırdı. Seyyarların titrek bağırtıları hala ortalıklardaydı. Gözlerindeki yanma geçince, etrafına şöyle bir bakındı. Binanın yanında bir çam ekilmişti; ufak sivri tepesinde gamsız bir saksağan konmuş, sol yanından kanatlarını gagalıyordu. Kim bilir; kimin balkondan neyi aşırmıştı utanmazca? Pişkin pişkin temizlenirken, birden olduğu yerden ayaklarıyla camı esneterek havalandı. Çamın altındaki bahçenin çimlerini sarı renkli bir battaniye gibi papatyalar sarmıştı. Bahar yaşamı gene sunmuştu doğaya. Artık berraktı sesler; kuşlar, arılar, çocuğunu çağıran bir kadın... kadın ve doğum, doğum ve bahar, bahar ve yeniden hayata doğan bir insan... Yaşamdan yansımalar ilk kez süzülüyordu gözlerinden. O an ışığı yaşıyordu. O an yaşanmalıydı. O gün yaşanmalıydı, yarın güneş doğunca değil, bugün güneş batmadan...Fotoğraf makinesini aldı, EXIT yazan kapıdan koşarcasına çıktı. Dışarı...

Oh Bitti be!

 MÜZİK
 DENEME 
 FORUM 
 ZİYARETÇİNİN DEFTERİ 

DENEMELER

Aşık mısın! Hali
Yarın güneş doğunca
Eşşek Cenneti
Nah-File

Tutkularımı tüketmemek için kaleme sarıldı düşüncelerim.. Geçmişi artık kurcalamıyordum. Psikopatik eğilimler içinde, içinde bulunduğum her şeyi yazacaktım. Gördüğüm veya gördüğümü düşündüğüm herşeyi. Büyülü deryalarda gezinmekti ihtiyacım olan bazen.. Kendimi fantastik bir kederin içinde attım.. Asla uyuşmayı düşünmedim. Kabul ediyordum herşeyin varlığını ama kabullenemiyordum; böyle olmasını bende istememiştim.

 

-2-