Otobüsle Kütahya' ya gidiyorum. Hasat yeni
alınmış. Sarı saçlarını 0 numara kestirmiş bir köylü çocuğun
başını andıran rengarenk tarlaları geçiyoruz. Ayakta, itinayla
istif edilmiş insanların bulunduğu otobüsün içinde, keyfimi
bozmadan bakıyorum oturduğum yerden...Nereye?
Kare kare bölümlere ayrılmış tarlalara...
Köylüler üst üste rasgele dizilmiş taşlarla sınırlarını
koymuş zenginliğinin. Tüm bu tarlaların ortasında sahipsiz
bir eşek, karnını doyurmakta... Koskoca bir ovada bir eşek,
tek başına, ne bir semeri ne de bir sahibi var ortalıklarda...
Simsiyah bir eşek, koskoca ova da tek başına.. O anda tek
bir düşünce var kafamda; neden bu eşek orada? ya ben...
Yunanistan'la birlikte dünyada en çok eşek
barındıran ülkelerden biri Türkiye? Eşek: inatçı; eşek:
nazik; eşek nazik ama aptal... eşek bir hayvan olarak bizden
ne kadar da farklı hal bu ki?
Eşek, hayatımıza o kadar çok girmiş bir hayvan
olmasına rağmen, hayatımda ilk kez eşekleri bu otobüs yolculuğu
sırasında düşünüyorum...Bir otobüs dolusu insan dururken
neden ben?.. deli miyim neyim.. ;)
Sevgililerimize eşek gözlü diyecek kadar tanırız
onu!...
-Belki de yolun daha kısa sürmesi için bir
eşek yazısı yazıyorum bu sabah-
İzlediğimiz filmlerin çoğunda birbirlerine
eşşouuulueşek diyen insanlara güldük yıllarca... Aynı filmleri,
hiç sıkılmadan izlememizin nedeni ne idi? Kendilerininkine
aldırmadan, başkalarının eşekliklerine gülüp geçen binlerce
insan vardır ya....heh işte!..
-konuyu fazla dağıtmayalım-
Hakaret eden insanlara veya kötü duruma düşen
insanlara niçin güleriz? Niçin eşek-lik bu kadar ağır bir
hakaret? Üstelik şehirler de yaşayan bazıları, daha hayatlarında
bir kez bile eşek görmemişken...
(hatırlıyorum da eşek görüp te: "AA keçiye bak!"
diyen arkadaşlarımı. _;)
Aslında işi gücü bırakıpta eşeklerden bahsetmek
niyetinde değilim tabi ki! Ama biraz daha bahsetsem de fena
olmaz hani!..
Kimimiz okulu bitiripte, eşek yükü kadar
kitabı devirdikten sonra, hani demezler mi insana: "eşeğe
yükün faydası ne" diye!.. Kızmaz mıyız?.. Halbuki belki
de, gerçekten de, eşeğe altın semer vursan da eşek gene
eşektir...
Ama görünen o ki! simsiyah bir eşek ovanın
ortasında tek başına. Üstelik halinden de memnun; karnı
tok. Ne bir karışanı ne de bir derdi tasası var hayvanın...
Biz insan oğulları doluşmuşuz bir otobüse sıkış tepiş ayaktayız.
Daha 1,5 saat daha yolumuz war... eşek kadar olmuşuz ama,
o kadar dalmışız ki bu hayata, kendimize ayıracak eşek kadar
bile vaktimiz kalmamış. Eşek kadar olduğumuz halde onun
bu lagar görünüşü, eşeğin otobüse bakışındaki kadar, otobüsteki
insanoğullarının dikkatini çekmiyor... Hey ahmaklar, ne
diye dalmışsınız kendi dünyanıza, Bakınız... belki de kimi
sabahın köründe kalkmasının nedenini düşünüyor. Güneş doğarken
sabahın köründe eşekçe düşünmek, yada anızı yakılmamış buğday
saplarının üstüne uzanmak gelir mi hiç insanın içinden?
Gelse bile bu keyfin içine etmezler mi adamın.
Eşeklik hayatı bu kadar önemseyişimiz de mi?
Bir başkasına eşek deyince niçin güleriz?
Aptallığımızı mı görürüz! Hayır be! ne aptallığı!.. Diyorsunuz
belki. Aptalca olan, filmlerde seyrettiklerimizin çoğumuza
yayılmış bir davranış biçimi olması mı? Yada otuz defa bile
seyrettiğimiz halde çıkartamadığımız derslerimiz mi?...
-Derslerimiz!- Hayat, bize sunduğu tüm karakterlerle, bu
oyun daki olası rolümüzü benimsetmiş..
Eşeklik mi?.. Asla!..
Hiç birimiz bir başka bir hayvanın soyundan
geldiğimizi düşünmek istemiyoruz anlaşılan. Anlaşılan; tokat
atılan ama "bana ne vuruyorsun be!" deyip safiyane
köşesinde ezilen de esasında bizim insanımız değil! Eşeklik,
milletimizin o, çok övündüğümüz insanından dolanMAmıştır
dilimize elbet... Eşeklik, eşeklerle yaşayışımızdan bulaşmış
olsa gerek .... ;)
Eşeklik;
Berdevam kalışımız...
Ya da; olur olmaz çıkışlarımız, bıkışlarımız...
Sonra
Sus-pus konuşMAmalarımız...
Koşuşturmaca-larımız; itişip-tepişme-lerimiz,
Yakalayamaz-larımız- kaçırış-larımız
Tik-tak, Tik-tak... zaman-a sıkışmışcasına
unutuşlarımız
He!.. Unutmadan.. ORADA Simsiyah bir eşek
var... Koskoca bir ova da tek başına, üstelik halinden memnun...
|